Süleyman Akbulut *
Engelli dendiğinde aklınıza ne geliyor? Nasıl bir duygu çağrışımı yaşıyorsunuz?
Toplumun önemli bir kesiminin zihninde engelli birey denince acınacak, yardım edilmesi, desteklenmesi gereken birey imajı canlanıyor. Nitekim araştırmalar da bu tespiti doğruluyor. Belki de bu yüzden yine toplumun önemli bir kesiminin engelli kişilere yönelik duygu ya da düşünceler anlatmak istediğinde kurulan ilk cümleler, çünkü hepimiz engelli adayıyız hepimiz bir gün engelli olabiliriz oluyor. Cümlenin çekirdeğindeki anlam gayet açıktır aslında! Engellilik kötü-sıkıntılı, düşkünlük içeren bir haldir. Aslında bu haliyle, engellilik toplum belleğinde bir ibret halidir! Böyle olduğu içindir ki, engellilerin sorunlarına duyarlı olalım zira Allah korusun, bir gün hepimiz engelli olabiliriz" yaklaşımı, toplum belleğinin bilinçaltında yer etmiştir.
Bu noktada ilk soru şudur: Bir kişinin bacaklarının çalışmaması, gözünün görmemesi, kulağının duymaması, zihin fonksiyonlarında sorunlar olması, yani fonksiyon kayıplarının olması engellilik anlamına gelir mi?
İkinci soru da şudur: Fonksiyon kaybı olan bir insan, fonksiyon kaybı yüzünden mi, yoksa dış dünyadaki engeller yüzünden mi toplumun gözünde acınacak insana dönüşmektedir?
Mesela ALS hastası (hareket edemeyen, konuşamayan) dünyaca ünlü fizikçi Stephan Hawking acınacak insan mıdır gözünüzde?
Kulakları duymadan insanı kendinden geçiren senfonilere imza atan Beethoven bir zavallı mıdır?
Ya da 2. Dünya Savaşı'nda muazzam liderliği ile ABD'ye savaşı kazandıran felçli Franklin Delano Roosevelt bir düşkün müdür?
Dünyanın saygı duyduğu bu tip kariyerlere sahip engelliler sizce düşkün, acınası ve yardım edilmesi gereken insanlar mıdır?
Şüphesiz ki toplumun diğer kesiminde olduğu gibi her engellinin kariyer yapması beklenecek bir durum değil. Peki kariyer yapmasa da zor şartlarda da olsa eğim almış ya da iş bularak birçok fiziksel engele rağmen ekonomik-sosyal hayata dahil olarak kendi hayatını idame ettiren engelli birey ya da devletten sosyal ödenti alan ya da bireylerden destek bekleyen engelliler, tebessüm edilerek sevgi-sevecenlik lütfedilecek insanlar mıdır?
Eğer cevaplarınız evet ise her biri saygı duyulacak bu insanlara acınacak insan olarak bakmanız sizin ayrımcı bir kişi olduğunuzun açık bir kanıtıdır.
Yok, eğer cevabınız hayırsa o zaman ülkemizdeki bu olumsuz bakışın nedenini anlamak yolunda işimiz bir hayli kolaylaşmış demektir. Zira engelliler konusundaki tüm bu algıların temelinde; engelli bireyin herkesin yararlandığı eğitim, çalışma, seyahat etme vb. anayasal haklardan yararlanamamasının sonucu doğan ekonomik, sosyal ve kültürel yoksunlukların ürettiği görüntüler yatmaktadır.
Bu haliyle aslında kendi kendini doğrulayan bir kehanettir engelliye acıma hali! Çünkü toplum, engelliyi önce erişim imkanından yoksun bırakarak sokağa çıkamamasına sebep olmuş, fiziksel erişim ve akademik bilgiye erişimi imkansız kılarak eğitim alma hakkından mahrum etmiş, bu yüzden iş bulmasının önüne set çekmiş, çalışamadığı için üretken birey olarak toplum yaşamına katılımını imkansız kılmış ve sonra dönüp hayatın dışına attığı engelliye lütuf gösterip acımıştır sadece!
Birey olarak, toplum olarak, ülke olarak durup düşünmemiz gerekiyor artık! Zira engelli bireylerin tek sorunu Anayasa'nın onlara tanıdığı haklardan yararlanamama sorunudur!
Bu haliyle engelli bireylerin sorunu, aynı zamanda yaygın şekilde işlenen Anayasal bir suça da işaret etmektedir aslında. Zira T.C. Anayasasının 10. maddesi, herkesin eşit haklara sahip bireyler olarak kanun önünde eşit olduğunu ifade etmektedir.
İşte bu yüzden acilen ciddi bir paradigma değişikliği zamanı gelmiştir.
Toplumun tüm kesimleri, devletin bütün birimleri seferber olmalı ve üstlerine düşen görevi yerine getirmelidir. Bu bağlamda toplumun tüm kesimlerine düşen görev, engelliler için kanunların emrettiği şeyleri yapmaktan, ayrımcılıktan, ötekileştiricileştirmekten ve önyargılardan arınmış bir bakış açısı geliştirmekten ibarettir!
* Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği
Engelli dendiğinde aklınıza ne geliyor? Nasıl bir duygu çağrışımı yaşıyorsunuz?
Toplumun önemli bir kesiminin zihninde engelli birey denince acınacak, yardım edilmesi, desteklenmesi gereken birey imajı canlanıyor. Nitekim araştırmalar da bu tespiti doğruluyor. Belki de bu yüzden yine toplumun önemli bir kesiminin engelli kişilere yönelik duygu ya da düşünceler anlatmak istediğinde kurulan ilk cümleler, çünkü hepimiz engelli adayıyız hepimiz bir gün engelli olabiliriz oluyor. Cümlenin çekirdeğindeki anlam gayet açıktır aslında! Engellilik kötü-sıkıntılı, düşkünlük içeren bir haldir. Aslında bu haliyle, engellilik toplum belleğinde bir ibret halidir! Böyle olduğu içindir ki, engellilerin sorunlarına duyarlı olalım zira Allah korusun, bir gün hepimiz engelli olabiliriz" yaklaşımı, toplum belleğinin bilinçaltında yer etmiştir.
Bu noktada ilk soru şudur: Bir kişinin bacaklarının çalışmaması, gözünün görmemesi, kulağının duymaması, zihin fonksiyonlarında sorunlar olması, yani fonksiyon kayıplarının olması engellilik anlamına gelir mi?
İkinci soru da şudur: Fonksiyon kaybı olan bir insan, fonksiyon kaybı yüzünden mi, yoksa dış dünyadaki engeller yüzünden mi toplumun gözünde acınacak insana dönüşmektedir?
Mesela ALS hastası (hareket edemeyen, konuşamayan) dünyaca ünlü fizikçi Stephan Hawking acınacak insan mıdır gözünüzde?
Kulakları duymadan insanı kendinden geçiren senfonilere imza atan Beethoven bir zavallı mıdır?
Ya da 2. Dünya Savaşı'nda muazzam liderliği ile ABD'ye savaşı kazandıran felçli Franklin Delano Roosevelt bir düşkün müdür?
Dünyanın saygı duyduğu bu tip kariyerlere sahip engelliler sizce düşkün, acınası ve yardım edilmesi gereken insanlar mıdır?
Şüphesiz ki toplumun diğer kesiminde olduğu gibi her engellinin kariyer yapması beklenecek bir durum değil. Peki kariyer yapmasa da zor şartlarda da olsa eğim almış ya da iş bularak birçok fiziksel engele rağmen ekonomik-sosyal hayata dahil olarak kendi hayatını idame ettiren engelli birey ya da devletten sosyal ödenti alan ya da bireylerden destek bekleyen engelliler, tebessüm edilerek sevgi-sevecenlik lütfedilecek insanlar mıdır?
Eğer cevaplarınız evet ise her biri saygı duyulacak bu insanlara acınacak insan olarak bakmanız sizin ayrımcı bir kişi olduğunuzun açık bir kanıtıdır.
Yok, eğer cevabınız hayırsa o zaman ülkemizdeki bu olumsuz bakışın nedenini anlamak yolunda işimiz bir hayli kolaylaşmış demektir. Zira engelliler konusundaki tüm bu algıların temelinde; engelli bireyin herkesin yararlandığı eğitim, çalışma, seyahat etme vb. anayasal haklardan yararlanamamasının sonucu doğan ekonomik, sosyal ve kültürel yoksunlukların ürettiği görüntüler yatmaktadır.
Bu haliyle aslında kendi kendini doğrulayan bir kehanettir engelliye acıma hali! Çünkü toplum, engelliyi önce erişim imkanından yoksun bırakarak sokağa çıkamamasına sebep olmuş, fiziksel erişim ve akademik bilgiye erişimi imkansız kılarak eğitim alma hakkından mahrum etmiş, bu yüzden iş bulmasının önüne set çekmiş, çalışamadığı için üretken birey olarak toplum yaşamına katılımını imkansız kılmış ve sonra dönüp hayatın dışına attığı engelliye lütuf gösterip acımıştır sadece!
Birey olarak, toplum olarak, ülke olarak durup düşünmemiz gerekiyor artık! Zira engelli bireylerin tek sorunu Anayasa'nın onlara tanıdığı haklardan yararlanamama sorunudur!
Bu haliyle engelli bireylerin sorunu, aynı zamanda yaygın şekilde işlenen Anayasal bir suça da işaret etmektedir aslında. Zira T.C. Anayasasının 10. maddesi, herkesin eşit haklara sahip bireyler olarak kanun önünde eşit olduğunu ifade etmektedir.
İşte bu yüzden acilen ciddi bir paradigma değişikliği zamanı gelmiştir.
Toplumun tüm kesimleri, devletin bütün birimleri seferber olmalı ve üstlerine düşen görevi yerine getirmelidir. Bu bağlamda toplumun tüm kesimlerine düşen görev, engelliler için kanunların emrettiği şeyleri yapmaktan, ayrımcılıktan, ötekileştiricileştirmekten ve önyargılardan arınmış bir bakış açısı geliştirmekten ibarettir!
* Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği