Bugün kahvaltıdan sonra sabah yürüyüşüne çıktık. Türk Alman Entegrasyon Derneğinin 15. kuruluş yıldönümü nedeniyle açılmış sergim ve şiirlerimden bahseden yarım sayfalık fotoğraflı bir haberimin yayınlanması beni fazlasıyla memnun etti.
Metronun altındaki daha doğrusu istasyon girişi olan fakat yer altında bulunan pasaja giriyoruz. Burada büyük bir alışveriş merkezi var. Dolaşmaktan yorulduğumuz halde aradığımızı bulamıyoruz. Yan tarafta makinede ekmek dilimleyen kadının gözlerindeki o bize has ışıltıya bakarak Türk olduğunu anlayıp tanışıyor ve Antep‘li Edibe Hanımın yardımıyla alışverişimizi yapıyoruz.
Otelimize dönerken pazar yerinde bir seyyar satıcıya rastlıyoruz. "Çiçek" yazısının altında bazı Almanca kelimeler yazsa da Türk olabileceğini tahmin ederek yaklaşıyoruz. Seyyar satıcı deyince bizdeki gibi bisiklet tekerlekli açık arabalar anlaşılmasın. Bu, kapalı, önünde tezgahı olan, satıcısı arabanın içinde adetâ tekerlekli bir dükkân... Herhangi bir otomobil ya da çekici bir başka araçla istenilen yere götürülebiliyor. Ramazan pidesine benzeyen pide, zeytin, değişik kızartmalar, soğuk yemek türü şeyler satan ve Samsun‘lu olduğunu öğrendiğimiz satıcıya kendimizi tanıttıktan sonra Türkiye‘yi özlediğimizi söylüyoruz.
"-Özlenmez mi abi..." diyor. "-Biz de sürekli özlüyoruz, hem de herşeyini özlüyoruz ama..." diye ilave ediyor: "-bizi buralara düşüren devleti özlemiyoruz." Burada bilhassa dinî cemaatlerin propagandaları sonucu, onlara yakın vatandaşlarımızda büyük bir devlet düşmanlığının oluştuğu göze çarpıyor. Bu tertemiz insanlarımızın en kısa zamanda bu sistemli ve bizim birlik ve beraberliğimizi hedef alan propagandanın farkına varmalarını temenni ediyoruz.
Saat 18:00‘de Fr. Anette bizi arabasıyla ikinci şiir gecemizin yapılacağı "Kulturteff Bleweib" Kültür Merkezine götürdü. Bizi burada Türk-Alman Özürlüleri Entegrasyon Derneği üyeleri Bursa‘lı Meliha Akpınar Hanımla İstanbul‘lu Suna Tecimer Hanım karşıladı. Bize harika Türk yemekleri hazırlamışlar; çok güzel bir sofra donattılar. Etli patates, kızartma, peynirli ve ıspanaklı iki çeşit çarşaf böreği ve Türkiye‘den çekirdeksiz üzüm... Tabi çok memnun olduk... Bu arada bir başka yerel gazetede yine haber ve fotoğrafımın çıktığını söyleyip gösteren Anette, gazetenin fotokopisini çekip bize verdi.
Toplantı öncesinde kasetimizi koyup Türk müziği dinlettik. Eşi engelli olan bay Curt, müzikle çok ilgilendi. Hele bir yerinde kanun taksiminden çok etkilenip çalınan enstrüman hakkında bilgi aldı.
Program süresince eşiyle beraber şiirleri ilgiyle takip ettiler. Bu aileyle 17 Ekim Perşembe günü Raşide Hanımla gittiğimiz alışveriş merkezinde karşılaşmış, ayaküstü sohbet etmiştik. Serginin açılışına gelemedikleri için üzülmüşler ve derneğe telefon edip bu geceye geleceklerini bildirmişler. Broşürde yazdığı kadarıyla mücadelemden çok etkilendiklerini ve benzer mücadeleyi kendilerinin de verdiklerini anlattılar. Bay Curt, bazı şiirlerimi Alman şair Rilke‘ye benzetti ve hattâ "Rilke‘ye yaklaşmış; az kalmış." gibi bir ifâde kullandı. Ayrıca bazı şiirlerimin yine bir başka Alman şair Hesse‘nin şiirinden izler taşıdığını söyledi. Şiirimde ifade edilen bilhassa "yalnızlık" duygusunun Hesse‘nin "siste yürüyüş" adlı şiirindeki duyguyla yakınlığından bahsetti. Program sonunda okunan şiirlerin Almanca nüshalarını istedi ve biz de memnuniyetle verdik.
Program çok başarılı oldu. Şiirlerimi okumadan önce yaptığım ve Meral Hanımın ısrarla yapmamı istediği girişler, çok ilgi çekti. Meral Hanım, Almanca‘sıyla, okuyuşuyla, sempatik tavrı ve geniş kültürüyle ortama renk kattı, seviyenin yükselmesini sağladı.
Bay Curt ve eşi Claudia çok çarpıcı şeyler anlattılar:
Claudia:
"-Almanya‘da devlet memuru olmak isteyenler özel bir eğitimden geçiyorlar. Ben bu eğitimi aldığım halde Berlin‘de iş bulamadım. Bir arkadaşımla uçağa binip Nürnberg‘e geldim. Almanya‘da iç hatlarda engelliye refakat eden kişi ücretsiz uçuyor. Nürnberg‘de bütün kurumları dolaştığım halde engelli olduğum için işe almak istemediler. Ben de Bay Şirvan gibi mücadele ederek en sonunda iş ve işçi bulma kurumunda işe başladım. Amir ve mesai arkadaşlarıma kendimi kabul ettirmek için ayrıca çaba göstermek zorunda kaldım. Emsallerimden daha düşük ücretle çalıştırıldım. Bu konuları bilen işyerimde engelli haklarını korumakla görevli bir iş arkadaşımla ücretimin normale dönmesi için çaba gösterdiğimiz halde bir şey elde edemedik. Onbeş sene çalışıp emekli oldum. Çalışırken aldığım ücret düşük olduğundan, ayrıca erken emekli olduğumdan emekli maaşım çok düşük... Bu sebeple sosyal yardım kurumundan yardım alıyorum. Ki Almanya‘da bu kurumdan yardım almak ölüm gibidir. Yine de ben şanslıyım. 15 senede emekli oldum; Almanya‘da engelliler genellikle 5 senede emekli edildikleri için benden daha düşük bir maaş alıyorlar. Onların, sosyal yardım almaları kaçınılmaz oluyor."
Curt:
"-Almanya‘da 50 kişinin altında işçi çalıştıran işletmelere devlet vergi indirimi yapıyor."
Claudia:
"-25 yıl önce Nürnberg‘de engelli olsun ya da olmasın insanlar bir araya gelerek bir ‘entegrasyon grubu‘ oluşturup istek ve ihtiyaçlarımızı belediyeye bildirdik. 25 senelik mücadele sonucunda bilhassa mimari düzenleme konusunda önemli şeyler elde ettik. Nürnberg, Almanya‘nın engelliler açısından en iyi durumda olan şehridir. Almanya‘da hala bazı şehirlerde engelliler için gerekli düzenlemeler yapılmamıştır."
Curt:
"-Entegrasyon grubunun tavsiyeleri ile metro yapılırken giriş seviyeleri engellilere uygun yapıldı." (Biz metroya bindik; vagon girişleri arasında 10 cm‘lik yükseklik farkı olduğunu gördük. Ancak itmeli tekerlekli sandalye ile binmek mümkün oluyor.)
Claudia müdahale etti:
"-Ama asansörler daha sonra yapıldı."
Bay Cunt:
"-Ocak 2002‘de çıkan yeni bir kanuna göre bundan sonra yapılacak bütün kamu binalarında engellilere uygun düzenlemeler yapılması mecbur edildi. Almanya‘daki bazı şeyler beni kızdırmıyor ama güldürüyor. En merkezî yerlerdeki bazı engelli tuvaletlerini gösteren bir levha yok mesela... Defalarca müracaat ettiğim halde tabelalar hala konmadı ve engelliler zor durumda kalıyor."
Biz, Uşak‘ta engelli tuvaletinin depo yapıldığına şahit olduğumuzu anlatınca onlar da Almanya‘da benzer uygulamanın otoban tuvaletlerinde yapıldığını söylüyorlar.
Ben, "Savaşmaya Cesareti Olmayanın Zaferi Olmaz!" sözünü söyleyince Hr.Curt, Almanca‘daki "Özgürlük, bir armağan olarak sunulmaz." ve "Hayal etmeye gücü olmayanın, savaşmaya hiç gücü olmaz." sözlerini hatırlattı.
Bu karı-kocanın bizimle paylaştıkları bu bilgiler, Almanya‘nın her tarafında engellilerin durumlarının mükemmel olmadığını, elde edilen imkânların büyük mücadelelerle elde edildiğini ve mücadelenin devam ettiğini ortaya koymaktaydı. Yani, nereye giderseniz gidin mücadelesiz hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Kısaca, insanlarımızın bilhassa Türkiye‘dekilerin bir kısmının "nerde beleş varsa oraya gidelim" fikrini kafalarından atmaları şart... Toplantıya iştirak eden bu çifte teşekkür ederek e.mail ve adres alışverişi yaparak onlardan ayrılıyoruz. Anette Hanım, bizi otelimize bıraktığında bir günü daha bitirmiş oluyoruz. onlardan ayrılıyoruz.
Metronun altındaki daha doğrusu istasyon girişi olan fakat yer altında bulunan pasaja giriyoruz. Burada büyük bir alışveriş merkezi var. Dolaşmaktan yorulduğumuz halde aradığımızı bulamıyoruz. Yan tarafta makinede ekmek dilimleyen kadının gözlerindeki o bize has ışıltıya bakarak Türk olduğunu anlayıp tanışıyor ve Antep‘li Edibe Hanımın yardımıyla alışverişimizi yapıyoruz.
Otelimize dönerken pazar yerinde bir seyyar satıcıya rastlıyoruz. "Çiçek" yazısının altında bazı Almanca kelimeler yazsa da Türk olabileceğini tahmin ederek yaklaşıyoruz. Seyyar satıcı deyince bizdeki gibi bisiklet tekerlekli açık arabalar anlaşılmasın. Bu, kapalı, önünde tezgahı olan, satıcısı arabanın içinde adetâ tekerlekli bir dükkân... Herhangi bir otomobil ya da çekici bir başka araçla istenilen yere götürülebiliyor. Ramazan pidesine benzeyen pide, zeytin, değişik kızartmalar, soğuk yemek türü şeyler satan ve Samsun‘lu olduğunu öğrendiğimiz satıcıya kendimizi tanıttıktan sonra Türkiye‘yi özlediğimizi söylüyoruz.
"-Özlenmez mi abi..." diyor. "-Biz de sürekli özlüyoruz, hem de herşeyini özlüyoruz ama..." diye ilave ediyor: "-bizi buralara düşüren devleti özlemiyoruz." Burada bilhassa dinî cemaatlerin propagandaları sonucu, onlara yakın vatandaşlarımızda büyük bir devlet düşmanlığının oluştuğu göze çarpıyor. Bu tertemiz insanlarımızın en kısa zamanda bu sistemli ve bizim birlik ve beraberliğimizi hedef alan propagandanın farkına varmalarını temenni ediyoruz.
Saat 18:00‘de Fr. Anette bizi arabasıyla ikinci şiir gecemizin yapılacağı "Kulturteff Bleweib" Kültür Merkezine götürdü. Bizi burada Türk-Alman Özürlüleri Entegrasyon Derneği üyeleri Bursa‘lı Meliha Akpınar Hanımla İstanbul‘lu Suna Tecimer Hanım karşıladı. Bize harika Türk yemekleri hazırlamışlar; çok güzel bir sofra donattılar. Etli patates, kızartma, peynirli ve ıspanaklı iki çeşit çarşaf böreği ve Türkiye‘den çekirdeksiz üzüm... Tabi çok memnun olduk... Bu arada bir başka yerel gazetede yine haber ve fotoğrafımın çıktığını söyleyip gösteren Anette, gazetenin fotokopisini çekip bize verdi.
Toplantı öncesinde kasetimizi koyup Türk müziği dinlettik. Eşi engelli olan bay Curt, müzikle çok ilgilendi. Hele bir yerinde kanun taksiminden çok etkilenip çalınan enstrüman hakkında bilgi aldı.
Program süresince eşiyle beraber şiirleri ilgiyle takip ettiler. Bu aileyle 17 Ekim Perşembe günü Raşide Hanımla gittiğimiz alışveriş merkezinde karşılaşmış, ayaküstü sohbet etmiştik. Serginin açılışına gelemedikleri için üzülmüşler ve derneğe telefon edip bu geceye geleceklerini bildirmişler. Broşürde yazdığı kadarıyla mücadelemden çok etkilendiklerini ve benzer mücadeleyi kendilerinin de verdiklerini anlattılar. Bay Curt, bazı şiirlerimi Alman şair Rilke‘ye benzetti ve hattâ "Rilke‘ye yaklaşmış; az kalmış." gibi bir ifâde kullandı. Ayrıca bazı şiirlerimin yine bir başka Alman şair Hesse‘nin şiirinden izler taşıdığını söyledi. Şiirimde ifade edilen bilhassa "yalnızlık" duygusunun Hesse‘nin "siste yürüyüş" adlı şiirindeki duyguyla yakınlığından bahsetti. Program sonunda okunan şiirlerin Almanca nüshalarını istedi ve biz de memnuniyetle verdik.
Program çok başarılı oldu. Şiirlerimi okumadan önce yaptığım ve Meral Hanımın ısrarla yapmamı istediği girişler, çok ilgi çekti. Meral Hanım, Almanca‘sıyla, okuyuşuyla, sempatik tavrı ve geniş kültürüyle ortama renk kattı, seviyenin yükselmesini sağladı.
Bay Curt ve eşi Claudia çok çarpıcı şeyler anlattılar:
Claudia:
"-Almanya‘da devlet memuru olmak isteyenler özel bir eğitimden geçiyorlar. Ben bu eğitimi aldığım halde Berlin‘de iş bulamadım. Bir arkadaşımla uçağa binip Nürnberg‘e geldim. Almanya‘da iç hatlarda engelliye refakat eden kişi ücretsiz uçuyor. Nürnberg‘de bütün kurumları dolaştığım halde engelli olduğum için işe almak istemediler. Ben de Bay Şirvan gibi mücadele ederek en sonunda iş ve işçi bulma kurumunda işe başladım. Amir ve mesai arkadaşlarıma kendimi kabul ettirmek için ayrıca çaba göstermek zorunda kaldım. Emsallerimden daha düşük ücretle çalıştırıldım. Bu konuları bilen işyerimde engelli haklarını korumakla görevli bir iş arkadaşımla ücretimin normale dönmesi için çaba gösterdiğimiz halde bir şey elde edemedik. Onbeş sene çalışıp emekli oldum. Çalışırken aldığım ücret düşük olduğundan, ayrıca erken emekli olduğumdan emekli maaşım çok düşük... Bu sebeple sosyal yardım kurumundan yardım alıyorum. Ki Almanya‘da bu kurumdan yardım almak ölüm gibidir. Yine de ben şanslıyım. 15 senede emekli oldum; Almanya‘da engelliler genellikle 5 senede emekli edildikleri için benden daha düşük bir maaş alıyorlar. Onların, sosyal yardım almaları kaçınılmaz oluyor."
Curt:
"-Almanya‘da 50 kişinin altında işçi çalıştıran işletmelere devlet vergi indirimi yapıyor."
Claudia:
"-25 yıl önce Nürnberg‘de engelli olsun ya da olmasın insanlar bir araya gelerek bir ‘entegrasyon grubu‘ oluşturup istek ve ihtiyaçlarımızı belediyeye bildirdik. 25 senelik mücadele sonucunda bilhassa mimari düzenleme konusunda önemli şeyler elde ettik. Nürnberg, Almanya‘nın engelliler açısından en iyi durumda olan şehridir. Almanya‘da hala bazı şehirlerde engelliler için gerekli düzenlemeler yapılmamıştır."
Curt:
"-Entegrasyon grubunun tavsiyeleri ile metro yapılırken giriş seviyeleri engellilere uygun yapıldı." (Biz metroya bindik; vagon girişleri arasında 10 cm‘lik yükseklik farkı olduğunu gördük. Ancak itmeli tekerlekli sandalye ile binmek mümkün oluyor.)
Claudia müdahale etti:
"-Ama asansörler daha sonra yapıldı."
Bay Cunt:
"-Ocak 2002‘de çıkan yeni bir kanuna göre bundan sonra yapılacak bütün kamu binalarında engellilere uygun düzenlemeler yapılması mecbur edildi. Almanya‘daki bazı şeyler beni kızdırmıyor ama güldürüyor. En merkezî yerlerdeki bazı engelli tuvaletlerini gösteren bir levha yok mesela... Defalarca müracaat ettiğim halde tabelalar hala konmadı ve engelliler zor durumda kalıyor."
Biz, Uşak‘ta engelli tuvaletinin depo yapıldığına şahit olduğumuzu anlatınca onlar da Almanya‘da benzer uygulamanın otoban tuvaletlerinde yapıldığını söylüyorlar.
Ben, "Savaşmaya Cesareti Olmayanın Zaferi Olmaz!" sözünü söyleyince Hr.Curt, Almanca‘daki "Özgürlük, bir armağan olarak sunulmaz." ve "Hayal etmeye gücü olmayanın, savaşmaya hiç gücü olmaz." sözlerini hatırlattı.
Bu karı-kocanın bizimle paylaştıkları bu bilgiler, Almanya‘nın her tarafında engellilerin durumlarının mükemmel olmadığını, elde edilen imkânların büyük mücadelelerle elde edildiğini ve mücadelenin devam ettiğini ortaya koymaktaydı. Yani, nereye giderseniz gidin mücadelesiz hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Kısaca, insanlarımızın bilhassa Türkiye‘dekilerin bir kısmının "nerde beleş varsa oraya gidelim" fikrini kafalarından atmaları şart... Toplantıya iştirak eden bu çifte teşekkür ederek e.mail ve adres alışverişi yaparak onlardan ayrılıyoruz. Anette Hanım, bizi otelimize bıraktığında bir günü daha bitirmiş oluyoruz. onlardan ayrılıyoruz.