[SIZE=2]
« Şu » özgürlük meselesi diye başlık attım çünkü malum özgürlük kelimesi özellikle son yıllarda hepimizin diline pelesenk oldu. Güncel birçok siyasi talep, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, haber alma özgürlüğü, toplanma özgürlüğü istiyorum ya da istiyoruz şeklinde ses bulurken, bir yandan da arkada « Ben özgürüm » cingılı çalarken alışveriş merkezlerinde para harcadıkça kendimizi daha özgür hisseder olduk. Sonuçta özgürlük kelimesi içine birçok derdimizi, talebimizi, hissimizi sığdırabildiğimiz « kocaman » bir ifade oldu çıktı. Ben de bugün şu özgürlük meselesiyle bu bizim sakatlık meselesini biraz beraber tartışalım istiyorum.[/SIZE]
Özgürlüğün günümüzde kazandığı tüm yan anlamlar bir yana, iki rakip temel anlamı olduğunu söylemek mümkün. Birinci tanıma göre, özgürlük bağımlı, zorlanmış ya da kısıtlanmış olmama, dış etkenlerden bağımsızlığı ifade ederken ; ikinci tanıma göre, özgürlük, kendini gerçekleştirme kapasitesi olarak tanımlanabilir, dolayısıyla bir kişinin ne derece özgür olduğu, kendi hedef ve arzularını gerçekleştirmek için elinde bulunan güç ve kaynaklarla ölçülür. Ben de özgürlüğü bu (birinci tanımı da zaten kapsayan) ikinci geniş bakış açısından ele alacağım. Sorum ise basit : Ne alakası var sakatlıkla özgürlüğün? Ben kendi soruma bazı olası yanıtlar önereceğim ve önereceklerimin hemen hepsi şimdiye kadarki tartışmalarda da zaten değinmiş olduğumuz konular, amacım sadece bu konuya bir de özgürlük açısınd[SIZE=2]an yaklaşmak.
Öncelikle, sakatlara karşı yapılan ayrımcılık, bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ bütün sokakları (ve mahalleleri, apartmanları, kamu binalarını, okulları, sinema ve tiyatroları...) « sakat olmayan » kişilere göre plânlarsanız, bu fiilen birçok sakat kişinin serbest dolaşım özgürlüğünü ve beraberinde aslında kişinin dolaşım özgürlüğünü gerektiren tüm özgürlüklerini kısıtlamak demektir. Erişilebilir kentler talebi, sakatların talep ettiği bir ayrıcalık değil, gasp edilen temel özgürlüklerini elde etme çabasıdır. (Sakat olmayan bir kişi için üç katlı bir bina yapıp, üçüncü katına bu kişiyi yerleştirip sonra da binaya merdiven ya da asansör koymadığınızı ya da koymayı unuttuğunuzu düşünelim, bu malum kişiyi keyfi şekilde hapsetmek değil midir, içinde sakat bireylerin de yaşadığını bile bile erişilemeyen kentler inşa etmek bu durumdan farklı mıdır?)[/SIZE][SIZE=2]
Sakatlara karşı yapılan ayrımcılık bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ sakatların istihdam oranları halen oldukça düşüktür, istihdam edilenlerin de birçoğu görece düşük maaşlı-alt pozisyonda işlerde çalıştırılmaktadır ; dolayısıyla da birçok sakat birey kendisini gerçekleştirmek için gerekli olan maddi kaynaklardan yoksundur ya da diğer aile bireylerine maddi olarak bağımlı durumdadır.[/SIZE]
İş ilânlarındaki « fiziksel engeli bulunmayan » ibaresini çoğu kimse yadırgamaz, oysa bu ilânlar, sarı sayfalar aracılığıyla « ben sakatlara karşı ayrımcılık yapıyorum » diye bağırmaktan başka bir şey değildir ; bu gibi ilânlar daha yolun başındayken sakat bireylerin iş seçeneklerini daraltır. Sakat olmayan bir bireye yetenek, bilgi ve tecrübesinden bağımsız olarak, sadece şu sektörlerde, şu pozisyonlarda çalışabilirsin denmesi, seçeneklerinin keyfi biçimde azaltılması da evet, bir özgürlük meselesidir.
Ayrıca işin, sadece maddi ihtiyaçlarımız karşılamak için bir araç değil aynı zamanda bizzat yaşamlarımızın neredeyse yarısını oluşturan, kendini gerçekleştirme sürecinin ve kimliklerimizin önemli bir parçası olduğunu düşünecek olursak, sakat bireylerin kendi yetenek, bilgi ve tecrübelerini kullanma ve geliştirmelerine olanak vermeyen işler ne derece onlara kendilerini gerçekleştirme şansı vererek onları özgürleştirebilir?
Sakatlara karşı yapılan ayrımcılık bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ sakatların eğitimle ilgili yaşadıkları sorunlar da işsizlik ya da düşük pozisyonda işlerde çalışma zorunluluğu ihtimallerini artırır ve bu nedenle az önce saydığımız tüm nedenlerden dolayı sakat bireylerin özgürlüklerini kısıtlar. Fakat bunun dışında, eğitimin bir başka önemi de iş ve yaşam seçeneklerimizi sayıca artırmanın dışında aynı zamanda var olan seçeneklerin de farkına varmamızı sağlaması ya da en azından farkına varmamıza yardımcı olmasıdır. Eğitimsizlik, birçok sakat bireyin mevcut olan daha iyi bir yaşam sürme şanslarını da fark edememesine, dolayısıyla zaten az sayıda olan mevcut şansların da yitirilmesine yol açar.
Sakatlara karşı yapılan ayrımcılık, bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ en temel özgürlük yaşam özgürlüğü iken sakatlara karşı yapılan ayrımcılık birçok durumda doğrudan sakat bireylerin hayatlarını tehdit etmektedir. Tarihte doğrudan sakatlara karşı yürütülen soykırım politikalarından tutun da « sakatlık » durumunun bir « felaket » olarak toplumsal bilinçlere yerleştirilmesinden ve sakatlığın beraberinde getirdiği (engellenebilecek) birçok sorundan ötürü bazı sakat bireylerin intihara sürüklenmesi, birçok zihinsel engelli bireyin gerekli gereksiz hastanelerde tutularak (engellenebilecek) basit nedenlerden dolayı ölmelerine göz yummak bu yaşam tehditleri arasında sayılabilir.
Sakatlara karşı yapılan ayrımcılık, bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ sakat olmayan bedenler normal beden kabul edilirken (beyaz, genç, sağlam, erkek bedenler en normal olmak üzere) sakat bedenler marjinalleştirilir; sağlamlık, bir zorundalık, sakatlık ise hep düzeltilmesi gereken bir durum hâlini alır. Elbette bir sakat bireyin tıbbi tedavi görmesinde bir sorun yok, fakat tıbbi tedavinin bir seçenek olmayıp sakat bedenleri biraz daha normalleştirmek adına bir gereklilik hâline sokmak sorunludur, sakatların kendi bedenleri üzerindeki özgürlüklerinin kısıtlanmasıdır.
Öte yandan, sakat bireylerin, aile bireylerinin, arkadaşlarının, diğer toplum bireylerinin küçük ya da büyük yardımlarına ihtiyaç duyması bu onlar daha az özgür demek değildir ÇÜNKÜ özgürlük, bireysel bağımsızlığın bu şekilde fetişleştirilmesi demek değildir. Eğer öyle olsaydı, özel alanlarımız ve yalnızlığımız büyüdükçe bizler de özgürleşir olurduk... Dayanışma, karşılıklı sosyal bağlılık, bağımlılık ve sorumluluklar vardır ve güzeldir.
Peki sakat kimliği? Sakat kimliği, çoğu zaman, bireylerin sakatlıklarını öne çıkarırken, diğer kişilik özelliklerini ise gölgeler; kendi benliğimizi olduğu gibi ifade etme imkânı bulamamak da kendini gerçekleştirme önünde bir engel değil midir? Fakat bir başka açıdan baktığımızda, sakat kimliğinin sakat bireyler tarafından bir kendi-bilincine ve haklarının bilincine varmanın, toplumun da sakatlık konusunda bilinç ve farkındalığa varmasının bir aracı olması, bir toplumsal harekete kıvılcım vermesi bu şekilde de köleleştirmek yerine özgürleştirmesi de mümkün. Bu nedenle, bana sakat kimliğinin kendisine doğrudan «özgürleştirici» yakıştırması yapılamayacak olsa da onu bir özgürleşme aracı olarak kullanmak olası gözüküyor.[SIZE=2]
Sizce ne alakası var bu bizim sakatlık ve şu özgürlük meselesinin ?[/SIZE]
« Şu » özgürlük meselesi diye başlık attım çünkü malum özgürlük kelimesi özellikle son yıllarda hepimizin diline pelesenk oldu. Güncel birçok siyasi talep, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, haber alma özgürlüğü, toplanma özgürlüğü istiyorum ya da istiyoruz şeklinde ses bulurken, bir yandan da arkada « Ben özgürüm » cingılı çalarken alışveriş merkezlerinde para harcadıkça kendimizi daha özgür hisseder olduk. Sonuçta özgürlük kelimesi içine birçok derdimizi, talebimizi, hissimizi sığdırabildiğimiz « kocaman » bir ifade oldu çıktı. Ben de bugün şu özgürlük meselesiyle bu bizim sakatlık meselesini biraz beraber tartışalım istiyorum.[/SIZE]
Özgürlüğün günümüzde kazandığı tüm yan anlamlar bir yana, iki rakip temel anlamı olduğunu söylemek mümkün. Birinci tanıma göre, özgürlük bağımlı, zorlanmış ya da kısıtlanmış olmama, dış etkenlerden bağımsızlığı ifade ederken ; ikinci tanıma göre, özgürlük, kendini gerçekleştirme kapasitesi olarak tanımlanabilir, dolayısıyla bir kişinin ne derece özgür olduğu, kendi hedef ve arzularını gerçekleştirmek için elinde bulunan güç ve kaynaklarla ölçülür. Ben de özgürlüğü bu (birinci tanımı da zaten kapsayan) ikinci geniş bakış açısından ele alacağım. Sorum ise basit : Ne alakası var sakatlıkla özgürlüğün? Ben kendi soruma bazı olası yanıtlar önereceğim ve önereceklerimin hemen hepsi şimdiye kadarki tartışmalarda da zaten değinmiş olduğumuz konular, amacım sadece bu konuya bir de özgürlük açısınd[SIZE=2]an yaklaşmak.
Öncelikle, sakatlara karşı yapılan ayrımcılık, bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ bütün sokakları (ve mahalleleri, apartmanları, kamu binalarını, okulları, sinema ve tiyatroları...) « sakat olmayan » kişilere göre plânlarsanız, bu fiilen birçok sakat kişinin serbest dolaşım özgürlüğünü ve beraberinde aslında kişinin dolaşım özgürlüğünü gerektiren tüm özgürlüklerini kısıtlamak demektir. Erişilebilir kentler talebi, sakatların talep ettiği bir ayrıcalık değil, gasp edilen temel özgürlüklerini elde etme çabasıdır. (Sakat olmayan bir kişi için üç katlı bir bina yapıp, üçüncü katına bu kişiyi yerleştirip sonra da binaya merdiven ya da asansör koymadığınızı ya da koymayı unuttuğunuzu düşünelim, bu malum kişiyi keyfi şekilde hapsetmek değil midir, içinde sakat bireylerin de yaşadığını bile bile erişilemeyen kentler inşa etmek bu durumdan farklı mıdır?)[/SIZE][SIZE=2]
Sakatlara karşı yapılan ayrımcılık bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ sakatların istihdam oranları halen oldukça düşüktür, istihdam edilenlerin de birçoğu görece düşük maaşlı-alt pozisyonda işlerde çalıştırılmaktadır ; dolayısıyla da birçok sakat birey kendisini gerçekleştirmek için gerekli olan maddi kaynaklardan yoksundur ya da diğer aile bireylerine maddi olarak bağımlı durumdadır.[/SIZE]
İş ilânlarındaki « fiziksel engeli bulunmayan » ibaresini çoğu kimse yadırgamaz, oysa bu ilânlar, sarı sayfalar aracılığıyla « ben sakatlara karşı ayrımcılık yapıyorum » diye bağırmaktan başka bir şey değildir ; bu gibi ilânlar daha yolun başındayken sakat bireylerin iş seçeneklerini daraltır. Sakat olmayan bir bireye yetenek, bilgi ve tecrübesinden bağımsız olarak, sadece şu sektörlerde, şu pozisyonlarda çalışabilirsin denmesi, seçeneklerinin keyfi biçimde azaltılması da evet, bir özgürlük meselesidir.
Ayrıca işin, sadece maddi ihtiyaçlarımız karşılamak için bir araç değil aynı zamanda bizzat yaşamlarımızın neredeyse yarısını oluşturan, kendini gerçekleştirme sürecinin ve kimliklerimizin önemli bir parçası olduğunu düşünecek olursak, sakat bireylerin kendi yetenek, bilgi ve tecrübelerini kullanma ve geliştirmelerine olanak vermeyen işler ne derece onlara kendilerini gerçekleştirme şansı vererek onları özgürleştirebilir?
Sakatlara karşı yapılan ayrımcılık bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ sakatların eğitimle ilgili yaşadıkları sorunlar da işsizlik ya da düşük pozisyonda işlerde çalışma zorunluluğu ihtimallerini artırır ve bu nedenle az önce saydığımız tüm nedenlerden dolayı sakat bireylerin özgürlüklerini kısıtlar. Fakat bunun dışında, eğitimin bir başka önemi de iş ve yaşam seçeneklerimizi sayıca artırmanın dışında aynı zamanda var olan seçeneklerin de farkına varmamızı sağlaması ya da en azından farkına varmamıza yardımcı olmasıdır. Eğitimsizlik, birçok sakat bireyin mevcut olan daha iyi bir yaşam sürme şanslarını da fark edememesine, dolayısıyla zaten az sayıda olan mevcut şansların da yitirilmesine yol açar.
Sakatlara karşı yapılan ayrımcılık, bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ en temel özgürlük yaşam özgürlüğü iken sakatlara karşı yapılan ayrımcılık birçok durumda doğrudan sakat bireylerin hayatlarını tehdit etmektedir. Tarihte doğrudan sakatlara karşı yürütülen soykırım politikalarından tutun da « sakatlık » durumunun bir « felaket » olarak toplumsal bilinçlere yerleştirilmesinden ve sakatlığın beraberinde getirdiği (engellenebilecek) birçok sorundan ötürü bazı sakat bireylerin intihara sürüklenmesi, birçok zihinsel engelli bireyin gerekli gereksiz hastanelerde tutularak (engellenebilecek) basit nedenlerden dolayı ölmelerine göz yummak bu yaşam tehditleri arasında sayılabilir.
Sakatlara karşı yapılan ayrımcılık, bir özgürlük meselesidir ÇÜNKÜ sakat olmayan bedenler normal beden kabul edilirken (beyaz, genç, sağlam, erkek bedenler en normal olmak üzere) sakat bedenler marjinalleştirilir; sağlamlık, bir zorundalık, sakatlık ise hep düzeltilmesi gereken bir durum hâlini alır. Elbette bir sakat bireyin tıbbi tedavi görmesinde bir sorun yok, fakat tıbbi tedavinin bir seçenek olmayıp sakat bedenleri biraz daha normalleştirmek adına bir gereklilik hâline sokmak sorunludur, sakatların kendi bedenleri üzerindeki özgürlüklerinin kısıtlanmasıdır.
Öte yandan, sakat bireylerin, aile bireylerinin, arkadaşlarının, diğer toplum bireylerinin küçük ya da büyük yardımlarına ihtiyaç duyması bu onlar daha az özgür demek değildir ÇÜNKÜ özgürlük, bireysel bağımsızlığın bu şekilde fetişleştirilmesi demek değildir. Eğer öyle olsaydı, özel alanlarımız ve yalnızlığımız büyüdükçe bizler de özgürleşir olurduk... Dayanışma, karşılıklı sosyal bağlılık, bağımlılık ve sorumluluklar vardır ve güzeldir.
Peki sakat kimliği? Sakat kimliği, çoğu zaman, bireylerin sakatlıklarını öne çıkarırken, diğer kişilik özelliklerini ise gölgeler; kendi benliğimizi olduğu gibi ifade etme imkânı bulamamak da kendini gerçekleştirme önünde bir engel değil midir? Fakat bir başka açıdan baktığımızda, sakat kimliğinin sakat bireyler tarafından bir kendi-bilincine ve haklarının bilincine varmanın, toplumun da sakatlık konusunda bilinç ve farkındalığa varmasının bir aracı olması, bir toplumsal harekete kıvılcım vermesi bu şekilde de köleleştirmek yerine özgürleştirmesi de mümkün. Bu nedenle, bana sakat kimliğinin kendisine doğrudan «özgürleştirici» yakıştırması yapılamayacak olsa da onu bir özgürleşme aracı olarak kullanmak olası gözüküyor.[SIZE=2]
Sizce ne alakası var bu bizim sakatlık ve şu özgürlük meselesinin ?[/SIZE]