Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Dikkat!!! Tema lisans bilgilerinize erişilemiyor, lütfen www.xenforo.gen.tr yönetimi ile iletişime geçiniz. Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Engellilerin haber fotoğraflarındaki sunumları üzerine tez [Araştırma]

senaybilik

Yeni Üye
Üyelik
16 Ocak 2010
Konular
1
Mesajlar
1
Reaksiyonlar
0
merhaba,

Engellilerin haber fotoğraflarındaki sunumları üzerine tez hazırlıyorum. Bunun, Toplumsal belgeci fotoğraf bağlamında eleştirisini yapmak istiyorum.
Engellilerin, medyada, basında, haberde ya da fotoğraflarda nasıl yer bulduğuna dair bilgi, makale, kitap biliyorsanız benimle paylaşır mısınız?

Teşekkürler
 
Fotoğraf özelinde de mutlaka makaleler vardır ama ben bilemedim şimdi. Genel anlamda medyada sakatlar konulu şunu biliyorum mesela:
Kahramanlar, Kurbanlar, Egzotikler ve İnsanlar Üzerine
Eskiden engellilik sıradışı bir şey olarak görülürdü. Engellilere hayretle ve ‘mucize’lermişçesine yaklaşan kitaplardaki sakat beden çizimlerinde bu bedenlerin en alışılmadık bölümleri öne çıkarılır, engellilik de istisnai bir durum olarak nitelendirilirdi.
Modern dönemde kahraman-vari temsiller ağırlık kazandı. Bugün, örneğin, kayalıkları tırmanan tekerlekli sandalye kullanan insanlar gösteriliyor. Bu tür temsillere, spordaki başarıdan çok sakatlığın vurgulandığı, engelli sporlarına ilişkin haberlerde sık rastlanıyor. Kaza geçiren kayakçı Silvano Beltrametti ya da kısa süre önce ölen ‘Superman’ Christopher Reeve üzerine haberler bu nitelikteydi mesela. Kahramanlaştırıcı temsil biçimi, sakatlıklarına “rağmen” uzak ülkelere seyahat eden insanlarla yapılan röportajlarda da gözlenebilen, engelli insanı yücelten bir bakışın [hinaufsehen] mevcudiyetiyle ayırdediliyor.
Bu ‘yücelten-bakış’ perspektifi, duygusal temsil biçiminde tersine çevriliyor. Zaman zaman yardıma muhtaç, acı çeken ve koruma ve desteğe ihtiyaç duyan kurbanlar olarak gösterilen engelli insanlar acıma hissiyle aşağı-görülüyorlar. Bu reklamlarda sıkça karşılaşılabilecek temsil biçimi engelliliği sosyal yardımla çözülebilecek bir sorun olarak yansıtıyor. Benetton’ın, zihinsel engelli çocukları bakıcılarıyla beraber rengarenk kıyafetler içinde gösteren ‘güneş çiçekleri’ kampanyası bu tür temsile bir örnek. Noel zamanı yardım yapılmasını teşvik eden örgütler de, sıkça engellileri mağdur/kurban olarak gösteren temsillere başvuruyor – örneğin Avusturya’daki “Karanlığa Işık” örgütü. Bu tür temsillerde sıklıkla engelli çocuklara yer veriliyor; ki böylece sorunun ciddiyetinin üstü örtülüyor.
Engelliliği egzotik olarak temsil eden başka bir temsil biçimi ise, izleyiciyi izlenenden uzaklaştıran bir bakış aracılığıyla kuruluyor. Engelli insanlar merak ve eğlence nesneleri olarak ele alınıyor bu temsilde. Bu temsil biçimi engelli insanları panayır figürleriymişçesine sunan 'Freak Show’ların karakteristik özelliklerinden biriydi. Bugün bu tür bir sunuma pek rastlanmıyor. Yine de, arada sırada, engelli insanları bir yandan normları problematize ederken öte yandan onları olumlayan bedene bürünmüş çelişkiler olarak sunan medya haberleriyle karşılaşmak mümkün. Normlarla bu müphem ilişki dikkat çekici olduğu için egzotik temsil biçimini reklamlar için de çekici kılıyor.
Benzer bir şekilde az (hatta egzotik temsil biçiminden daha az) karşılaşılan bir temsil biçimi de sıradanlaştırıcı temsil biçimi. Siyasi olarak en etkili temsil biçimi bu; zira engelliliği alışıldık, insani bir deneyim olarak sunuyor. Güven ve yakınlık sağlanması sayesinde izleyici ve izlenen arasındaki ayrım aşılıyor; böylece engelli insanların algılanması normalleştiriliyor. Bu temsil biçimine örnek ‘Lindenstrasse’ dizisi: Bu televizyon dizisinde tekerlekli sandalyede bir spastik ve Down sendromlu bir çocuk ne aklanarak ne de ayrımcı bir şekilde temsil ediliyor. Bunun yerine, bu insanların sıradan/gündelik düşünceleri ve yaşam dünyaları öne çıkarılıyor.
Garland Thomson engelliliğe ilişkin dört farklı temsil biçimini şu şekilde özetliyor: kahramanlaştırıcı temsil biçimi izleyicinin ayrım karşısında hayrete düşmesini teşvik ediyor; duygusal biçim izleyiciye şefkatle tepeden bakmasını (aşağı-görmeyi) öğretiyor; egzotik biçim izleyiciyi yabancı bir nesneye uzaktan bakmaya koşulluyor; gerçekçi biçim ise izleyiciye incelediği nesneyle yanyana gelmesini tavsiye ediyor. Medyada burada ideal-tipler olarak tarif ettiğimiz temsil biçimleri sıklıkla karışık bir halde yer alıyor.
 
Ayrıca Çağrı Doğan'ın çevirisini yaptığı Kenneth JERNIGAN'ın başka bir makalesinden alıntı:

Kör bir insana “herşeyi o kadar iyi yapıyorsun ki kör olduğunu unutuyorum, senin herkesten farksız olduğunu düşünüyorum” demekle, gerçekten iltifat mı edilmiş olur? Diyelim, bir Amerikalı Fransa’ya gitsin ve orada biri ona şöyle desin: “Herşeyi o kadar iyi yapıyorsun ki Amerikalı olduğunu unutuyorum, senin herkes gibi olduğunu düşünüyorum.” Bu bir iltifat olur muydu? Tabii ki, görmeyen kişinin sürekli tetikte beklemesi, her an sinirlenmeye ya da üzülmeye hazır olması gerekmez; incelikli davranıp söyleneni kastedildiği şekliyle alması, yani iltifat olarak kabul etmesi, ancak bunun gerçekte iltifat olmadığının da farkında olması gerekir. Bu ifadenin gerçek anlamı şudur: “Görmeyen insanlar için aşağı seviyede ve sınırlı olmak, diğer insanlardan farklı ve çok daha güçsüz olmak normaldir. Tabii ki, sen hâlâ görmeyen bir insansın ve hâlâ benden çok daha fazla sınırlısın, ama bunu o kadar iyi telafi etmişsin ki, benden daha aşağı bir seviyede olduğunu nerdeyse unutuyorum”.
Körlükle ilgili toplumsal tavırlar her alana yayılmıştır. Bunlar yalnızca görenleri değil, körleri de etkileyen tavırlardır. Bu, yüzleşmemiz gereken en can sıkıcı sorunlardan biridir. Körlere dair yaygın kanılar çoğunlukla körler tarafından da benimsenir. Körler, kendilerine diğerlerinin baktıkları pencereden bakma eğilimindedirler. Çoğu zaman sınırlılıklarına ilişkin yaygın görüşü kabul ederek bu sınırlılıkların gerçeğe dönüşmesine hizmet ederler.
Yıllar önce, o zamanlar genç bir sosyoloji öğretmeni olan, ve şimdi Amerika Yahudi Braille Enstitüsü’nün başında bulunan Dr. Jacob Freid, ilginç bir deney yapar. Çalıştığı üniversitede, fotoğraf tanımlama konusunda zenci ve beyaz öğrencilere bir test uygular. Fotoğraflardan birinde, resimler, heykeller ve çiçeklerle güzel bir şekilde dekore edilmiş bir oturma odasında oturan zenci bir kadın vardır. Kendilerinden fotoğraftaki kadını tanımlamaları istenen öğrenciler, kadının temizlikçi, hizmetçi, aşçı, çamaşırcı, ev işlerine bakan yardımcı kadın, ya da dadı olduğunu söylerler. Bu testte önemli bir veri sunan şey, zenci öğrencilerin beyaz öğrencilerle aynı tanımlamaları yapmış olmalarıdır. Fotoğraftaki kişi, zamanının en tanınmış zenci kadını olan Mary McLeod Bethune’dur. Bu kişi Bethune-Cookman Üniversitesi’nin kurucusu ve rektörüdür; Franklin D. Roosevelt’in başkanlık döneminde çok yüksek bir mevkide çalışmıştır; yüksek eğitim dünyasının en parlak ve prestijli isimlerinden biridir. Bu örnek bize eğitimin de, doğa gibi, boşluklara tahammülsüz olduğunu, azınlık grubundan olan insanların, kendileriyle ilgili doğru ve tam bilgiye sahip olmadıkları durumlarda, yanlış ve adaletsiz olsa bile çoğunluk grubunun şablonlarını kabullendiklerini gösteriyor. Sivil haklarla ilgili büyük tartışmaların ve protestoların yaşandığı günümüzde bile, eminim ki birçok zenci bu fotoğrafı yine geleneksel şablonlarla tanımlayacaktır.
 
Üst Alt