Merhaba,
Birkaç gün önce Clair’den bir yazı aldım. Konu başlığı “risk assessment”. İngiltere’de bu konuda yapılan çalışmalar ve bu çalışmaların engelliler üzerindeki etkilerini sorgulayan bir yazı. Avrupa ve amerika’da, adına “gelişmiş” dediğimiz ülkelerde, insanların yaşam alanlarında sağlık ve güvenlik koşullarının doğru biçimde sağlanması konusunda birçok çalışma var ve bu ülkeler vatandaşlarının sağlık ve güvenliğini koruma maksatlı birçok yasa çıkarıyor ve uyguluyor. Örneğin bir binanın yangın durumunda hiçkimsenin zarar görmeden binadan kurtarılmasına yönelik alınan önlemler. Yada trafiğin yoğun olduğu bir yolda, kazaları önleyici alınan önlemler gibi. En ilginç olanlarından biri şu ki; bir lokantada yaşlı insanların kağıt peçeteyi yutabileceği olasılığına karşılık lokantada kağıt peçete bulundurulmaması. İlgili yazıda bu şekilde bir çok örnek var.
Konunun engellileri ilgilendiren yönü ise şu: İngiltere’de alınmış olan bu önlemler bir yandan sağlık ve güvenlik konusundaki riski azaltmak ve yönetmek konusunda başarılı oluyor, ama diğer yandan koruma adı altında engelli insanların bağımsızlıklarına müdahale ediliyor ve toplumda engelli olmayanların sahip olduğu haklara sahip olamıyorlar. Buna da şöyle bir örnek verilmiş: binalardaki yangın çıkmasına karşı yapılan yasal düzenlemelerden sonra, birçok bina yöneticisi bu yasalarla başları derde girmesin diye engelli insanların binalara girmesi konusunda sorun çıkarmaya başlamış.
Türkiye’de henüz risk yönetimi konusunda bu şekilde detaylı önlem ve yasalar yok. Trafik malum. Binalardaki güvenlik önemlerini bırakın, engellilerin binalara girip rahatça hareket edebilmesine yönelik düzenlemeler bile yok. Varolanlar bile farklı amaçlarla kullanılıyor. Gerekli önlemler alınmadığı, yasalara ve en basit güvenlik kurallarına bile uyulmadığı için binlerce insanın ölümüne neden olan deprem, tren kazaları vs. gibi olayların sonuçları da ortada.
Yine de bu konu üzerinde tartışmak ve düşünce alışverişinde bulunmak istiyorum. Halihazırda hepimiz bulunduğumuz çevrelerde “koruma”, ("bizim için en iyisinin bu olması") adı altında ayrımcılığa, başkalarına tanınan hakların bize tanınmaması gibi durumlara maruz kalıyoruz. Engelli olmak dünyanın her yerinde “daha yardıma muhtaç, daha aciz, bir işi daha zor yapar” önyargıları ile birarada ifadesini buluyor. Aklıma ilk gelen örneklerden biri geçtiğimiz yıllarda Türkiye sualtı federasyonunun, Bodrum Alternatif kampta engellilere dalış dersi verdiği ve onların hayatını riske attığı için Yasemin Dalkılıç’a disiplin cezası vermesi. Federasyon başkanı basın açıklamasında “hayati tehlikesi nedeni ile, engellilerin su altı dalışı yapamayacağını” beyan etmişti. Ankara’dan sevgili Betül’ün işe herkes gibi işyerinin servisi ile tekbaşına gidip gelmesine, Betül’e bir şey olur diye birçok insan tarafından tepki gösterilmesi. Ehliyet almak için rapor almaya gittiğimde, doktor boyumun kısalığı nedeni ile dikiz aynasından arkayı doğru kontrol edemeyeceğimi, bu nedenle trafiğe çıkmamın sakıncalı olduğu gerekçesi ile raporuma onay vermemesi. Bugün kişilerin önyargıları ile savaşmak zorundayız, yarın iş daha da zorlaşacak, yasal düzenlemelerle boğuşmak zorunda kalacağız. Biz olmasak bile bizden sonra gelenler. Bu nedenle bugün yaşadığımız ve yarın yaşabileceğimiz bu sorunlar üzerinde biraz konuşalım istiyorum.
Başlangıç olarak Clair’in verdiği yazıdaki sorulardan yola çıkalım:
1- Engellilerin karşılacağı risklerden onları korumak ile engellilerin risk alma özgürlükleri arasındaki dengeyi nasıl sağlayabiliriz?
Bu konuda kafamı meşgul eden bir örnek var. Bir süre önce bir dalış kursuna katılan öğrencilerden biri, bir iki dalış denemesinden sonra eğitmene yeni bir deneme yapmak istemediğini, nedeni sorulduğunda MS hastası olduğunu ve yeni bir dalış için kendini iyi hissetmediğini söylüyor. MS olduğunu dalıştan önce belirtmemiş. Dalış eğitmeni eğer bu hastalığı bilseydi o kişiyi kesinlikle daldırmayacağını söyledi bana. Dalışa katılan MS hastası eğitmenlerin böyle davranacağını tahmin ettiğinden olsa gerek, risk yönetimini kendi yapmaya kalmıştı. Engellilerin her alana girmesi gerektiğini, yapabileceğine inandığı sürece herşeyi yapması gerektiğini düşündüğümden MS hastasının davranışını yanlış bulmadım ama yine de sorguluyorum.
2- Risk yönetimi ile ilgili bir yasal düzenlemede hem engelliler hem engelli olmayanlar eşit haklara sahip olarak nasıl korunabilirler.
3- Risk kavramı engellilere uygulanan ayrımcılık için hangi koşullarda bir kılıf- bir gerekçe olabilir? Sanırım bu konuda herkes birçok şey yaşamıştır. Örnek çoktur.
Herkese sevgi ve selamlar.
şule
Birkaç gün önce Clair’den bir yazı aldım. Konu başlığı “risk assessment”. İngiltere’de bu konuda yapılan çalışmalar ve bu çalışmaların engelliler üzerindeki etkilerini sorgulayan bir yazı. Avrupa ve amerika’da, adına “gelişmiş” dediğimiz ülkelerde, insanların yaşam alanlarında sağlık ve güvenlik koşullarının doğru biçimde sağlanması konusunda birçok çalışma var ve bu ülkeler vatandaşlarının sağlık ve güvenliğini koruma maksatlı birçok yasa çıkarıyor ve uyguluyor. Örneğin bir binanın yangın durumunda hiçkimsenin zarar görmeden binadan kurtarılmasına yönelik alınan önlemler. Yada trafiğin yoğun olduğu bir yolda, kazaları önleyici alınan önlemler gibi. En ilginç olanlarından biri şu ki; bir lokantada yaşlı insanların kağıt peçeteyi yutabileceği olasılığına karşılık lokantada kağıt peçete bulundurulmaması. İlgili yazıda bu şekilde bir çok örnek var.
Konunun engellileri ilgilendiren yönü ise şu: İngiltere’de alınmış olan bu önlemler bir yandan sağlık ve güvenlik konusundaki riski azaltmak ve yönetmek konusunda başarılı oluyor, ama diğer yandan koruma adı altında engelli insanların bağımsızlıklarına müdahale ediliyor ve toplumda engelli olmayanların sahip olduğu haklara sahip olamıyorlar. Buna da şöyle bir örnek verilmiş: binalardaki yangın çıkmasına karşı yapılan yasal düzenlemelerden sonra, birçok bina yöneticisi bu yasalarla başları derde girmesin diye engelli insanların binalara girmesi konusunda sorun çıkarmaya başlamış.
Türkiye’de henüz risk yönetimi konusunda bu şekilde detaylı önlem ve yasalar yok. Trafik malum. Binalardaki güvenlik önemlerini bırakın, engellilerin binalara girip rahatça hareket edebilmesine yönelik düzenlemeler bile yok. Varolanlar bile farklı amaçlarla kullanılıyor. Gerekli önlemler alınmadığı, yasalara ve en basit güvenlik kurallarına bile uyulmadığı için binlerce insanın ölümüne neden olan deprem, tren kazaları vs. gibi olayların sonuçları da ortada.
Yine de bu konu üzerinde tartışmak ve düşünce alışverişinde bulunmak istiyorum. Halihazırda hepimiz bulunduğumuz çevrelerde “koruma”, ("bizim için en iyisinin bu olması") adı altında ayrımcılığa, başkalarına tanınan hakların bize tanınmaması gibi durumlara maruz kalıyoruz. Engelli olmak dünyanın her yerinde “daha yardıma muhtaç, daha aciz, bir işi daha zor yapar” önyargıları ile birarada ifadesini buluyor. Aklıma ilk gelen örneklerden biri geçtiğimiz yıllarda Türkiye sualtı federasyonunun, Bodrum Alternatif kampta engellilere dalış dersi verdiği ve onların hayatını riske attığı için Yasemin Dalkılıç’a disiplin cezası vermesi. Federasyon başkanı basın açıklamasında “hayati tehlikesi nedeni ile, engellilerin su altı dalışı yapamayacağını” beyan etmişti. Ankara’dan sevgili Betül’ün işe herkes gibi işyerinin servisi ile tekbaşına gidip gelmesine, Betül’e bir şey olur diye birçok insan tarafından tepki gösterilmesi. Ehliyet almak için rapor almaya gittiğimde, doktor boyumun kısalığı nedeni ile dikiz aynasından arkayı doğru kontrol edemeyeceğimi, bu nedenle trafiğe çıkmamın sakıncalı olduğu gerekçesi ile raporuma onay vermemesi. Bugün kişilerin önyargıları ile savaşmak zorundayız, yarın iş daha da zorlaşacak, yasal düzenlemelerle boğuşmak zorunda kalacağız. Biz olmasak bile bizden sonra gelenler. Bu nedenle bugün yaşadığımız ve yarın yaşabileceğimiz bu sorunlar üzerinde biraz konuşalım istiyorum.
Başlangıç olarak Clair’in verdiği yazıdaki sorulardan yola çıkalım:
1- Engellilerin karşılacağı risklerden onları korumak ile engellilerin risk alma özgürlükleri arasındaki dengeyi nasıl sağlayabiliriz?
Bu konuda kafamı meşgul eden bir örnek var. Bir süre önce bir dalış kursuna katılan öğrencilerden biri, bir iki dalış denemesinden sonra eğitmene yeni bir deneme yapmak istemediğini, nedeni sorulduğunda MS hastası olduğunu ve yeni bir dalış için kendini iyi hissetmediğini söylüyor. MS olduğunu dalıştan önce belirtmemiş. Dalış eğitmeni eğer bu hastalığı bilseydi o kişiyi kesinlikle daldırmayacağını söyledi bana. Dalışa katılan MS hastası eğitmenlerin böyle davranacağını tahmin ettiğinden olsa gerek, risk yönetimini kendi yapmaya kalmıştı. Engellilerin her alana girmesi gerektiğini, yapabileceğine inandığı sürece herşeyi yapması gerektiğini düşündüğümden MS hastasının davranışını yanlış bulmadım ama yine de sorguluyorum.
2- Risk yönetimi ile ilgili bir yasal düzenlemede hem engelliler hem engelli olmayanlar eşit haklara sahip olarak nasıl korunabilirler.
3- Risk kavramı engellilere uygulanan ayrımcılık için hangi koşullarda bir kılıf- bir gerekçe olabilir? Sanırım bu konuda herkes birçok şey yaşamıştır. Örnek çoktur.
Herkese sevgi ve selamlar.
şule