Metafizik size otuz bin sayfalık bir menü verilen ama yemek verilmeyen bir lokantadır.
R.M.Pirsig
Sevgili Pegasus, yazını zevkle okudum ama engelli hakları üzerine bir sonuca varmamışsın, ben hala açım.
Bu arada - varoluşçuluğu benim başıma yıkmışsın ama - ciddi ciddi senin Kant'ın reenkarnasyonu olduğunu düşünmeye başladım. Bildiğin gibi o da karşısındaki herkesin düşüncelerini eleştirirmiş, amaç da yalnızca eleştirmekmiş. Çok somut bir felsefe ortaya koymamış ama böylece diğerlerinin daha iyi düşünmelerini de sağlamış. Bana öyle geliyor ki yukarıdaki yazılarımda söylediğim şeylerin tam tersini söylemiş olsaydım sen bu sefer de onların aksini iddia edecektin. Olsun, iyi bir düşünce egzersizi oluyor.
Pegasus' Alıntı:
Neptune yazdıklarını okurken kendi kendime bu arkadaş acaba bu cümleleri sarfedecek kadar "saf" mı diye sordum. Ama hemen ardından cevabım 'hayır' oldu. Peki bu denli tumturaklı cümlelerin arasına bu denli tutarsız ifadeleri yerleştirmenin anlamı nedir? Bunun cevabını senden alacağımı umuyorum.
Cevap vereyim, saf olarak düşünmeni tercih ederim.
Pegasus' Alıntı:
Bu birey kavramının ortaya çıkmasını mesela MC Luhan Gutenberg e bağlıyor.
"kıyıya vurmadıkları sürece balıklar suyun farkında değildirler" diyen Kanadalı değil mi bu? Burdaki balıklardan kasıt insanlar biliyorsun. (Amerikalıların Kanadalılara bakışından hiç bahsetmiş miydim? Neyse, belki daha sonra.) Kendini balık yerine koyuyorsan ve dünyayı üç çağdan (2.si Gutenberg çağı; sonra hop 3.çağ elektronik çağı. Arada emperyalizm filan yok yani) ibaret sayıyorsan neden olmasın? Yine de şanslıyız bireyin ortaya çıkışını matbaaya bağlamış, ya aynı mantıkla yazının bulunuşuna bağlasaydı. Ya da daha da eskiye gidip Adem ile Havva'ya. Böylece tarihin matbaaya kadar olan kısmıyla uğraşmıyoruz hiç olmassa. Yine de - bana göre ortaya çıkışını çok açık şekilde izah ettiğim - birey kavramının önemi üstünde hemfikir olduğumuza sevindim. Ama bireyi "tüketebilmenin kararını veren kişi" olarak nitelendirmeni doğrusu eksik buluyorum. Doğrusuna "üretebilmenin de kararını veren kişi" olarak tamamlamak gerekir.
Eğer gelişmiş ülkelerdeki engelli haklarının altında özgün düşüncenin yanında olmassa olmaz koşul olarak emperyalizmi ararken bizim ya da diğer ülkelerin böyle bir emperyalizmde yerimiz olmadığını iddia edersen (aksini yazılarında göremedim de), o söylediğin İpek ve Baharat yollarının - Osmanlı'nın emperyalizm yapmadığını varsayınca - neden kaçıp kendilerine başka rotalar seçtiğini düşünüp durursun. Ayrıca "egemen güçlerin kanlı bölüşüm savaşları" dediğin dünya savaşlarının ilkinde hangi beklentilerle gidip Rusya'nın limanlarını topa tuttuğumuzu, ikincisinde ise neden Almanya ve Japonya'ya savaş açtığımızı (Bunu pek kimse bilmez ama sen biliyorsun değil mi?) anlamassın. Umarım "ilkini biz yapmadık, Almanlar yaptı"; ikincisinde de "Ruslardan korktuk" demessin de bir de dünya savaşları tartışması çıkmaz.
Ayrıca emperyalizm kavramını Fransız Devrimi ile ortaya çıktığını söylediğin burjuvaziye bağladığında da neden etimolojisinin latince imperium-imparatorluğa dayandığını ve Roma İmparatorluğundan Moğol İmparatorluğuna kadar tarihteki birçok devletin acaba demokrasi ile mi yönetilmiş olduğunu kendine sormaya başlarsın. Ayrıca utilitarianizm dediğin faydacılığın da insan doğasını yansıttığını, bunun batı ya da doğu ayrımını yapmadan insanın genel karakteri olduğunu da farketmiş olman gerekir. (Kökeni bile batıya değil Çin'e dayanır)
Tarihi söylediğin gibi burjuvaziye değil ama çok daha eskiye dayanan emperyalizm bu dünya oyununda bırak kazanmayı, ayakta kalmak için bile bir kural. Bırak Avrupa'yı; Rusya'dan Çin'e; Japonya'dan Afrika'ya; Eski Mısır'dan antik Güney Amerika ülkelerine kadar bu oyunu oynamayan toplum var mı tarihte? Tüm sorun iyi oynayabilmek. Ancak şu konuda sana hak veriyorum ki biz Türkler bu oyunu genel olarak moral değerlere saygılı olarak oynamışız. Ancak bu kaybetmeyi gerektirmez. Uzak ya da yakın tarihte Afrika, Orta Amerika, UzakDoğu gibi bölgelerin bazı ülkelerindeki toplumların ve ülkelerin - ellerine başkaları tarafından silah verilmiş olsun ya da olmasın - kendi ırklarından olan insanlara bile yaptıkları ve Avrupalılarınkini kat kat aşabilen emperyalist vahşeti bilmiyor musun? Eğer refahta gerekli olan şart vahşet olsaydı bugün onlar refahta birinci gelirlerdi. Ama sen onları görmezden gelip vahşi emperyalizmi yapan tek insan Avrupalıymış gibi çıkarımlarda bulunuyorsun.
Bizim Avrupa'dan farkımız ise Kanuni'nin son dönemlerinden itibaren, arada birçok istisna olsa bile, bu oyunu genel kapsamıyla iyi oynayamamış olmamız. Keşke oynayabilseydik, o zaman şimdikinden çok daha güçlü olurduk. Nedenlerinin bir kısmı aşağıda.
Pegasus' Alıntı:
Zaten aksi halde adama ‘bin yıl süren ortaçağda neden aynı gelişmeler olmadı?’ diye sorarlar. ...Biz zamanlar ekonomik fazla veren ekonomileriyle doğuda yeşeren bilim ve bu bilimsel düşünüşle ortaya çıkan rasyonalizm (İslam felsefesinde mutezile, meşayyi ve işraki tartışmalarına bakınız) daha sonra aniden batıya kayabiliyor. Neden kayıyor? Size göre doğudaki bireyselleşmenin canı sıkılıp batıya geçmek istediğinden! Bence çok daha maddi nedenlerden ötürü.
Hani o Baben'in sözünü ettiği skolastik felsefenin, Avrupalılar'ın kendi deyimleri ile "Dark Age"inin yani senin de sözünü ettiğin ortaçağda karanlık çağın hüküm sürdüğü dönemde (hadi bil bakalım neden olmadı o gelişmeler); senin sadece üstüne dokunduğun, Yunan felsefesini sorgulayan ve geride bırakan düşünürlerin; El Kindi'nin Meşaiyye okulunun; Platon ile Aristoteles'i uzlaştırmaya çalışan Farabi ve Meşai felsefesinin; İbn-i Sina'nın südur felsefesinin; daha sonra asıl değeri batıda anlaşılan İbn-i Rüşd ve İbn-i Bacce nin ( ki artık sözünü ettiğin göç gerçekleşmeye başlamış, İslam Felsefesi batıda ve Endülüs Arapları arasında da sürmektedir) ve şu anda isimlerini saymama gerek olmayan birçok İslam filozofunun ve felsefesinin aslında neyi nasıl ve hangi koşullarda söylediklerini ya da söyleyebildiklerini anlamadan yalnızca isimlerini sayarsan; ancak bunların yanında ortaya çıkabilen cebirden trigonometriye, tıpdan astronomiye kadar yapılan büyük buluşların nedenini ve nasılını irdelemessen "Ex Oriente Lux" "Işık Doğudan Yükselir" cümlesini de anlaman mümkün olmaz. Daha sonra Doğu'nun nasıl ve neden skolastik bakış açısına döndüğünü (hani şimdiki petrol zengini ülkeler şu anda olduğu gibi o zamanda da emperyalist değildi ya, ekonomik nedenler de ortaya çıktı, felsefe de o yüzden batıya kaydı, ama altın tuvalet oturakları nedense doğuda kaldı); - senin ekonomik nedenlerle ya da benim için can sıkıntısından olduğunu iddia ettiğin - felsefenin bu baskı yüzünden batıya göç ettiğini, Batı'nın ise Rönesans'dan Reformasyona, oradan da Protestanlığa uzanan sanatsal, düşünsel ve mistik özgürleşme sürecinde karanlık çağdan çıkıp kendi aydınlanmasını yakaladığını, bu süreçlerin sonucunda gerçekleşen ve sonrasındaki birkaç yüzyıllık sürecin içinde totaliter rejimlerin yıkılmasına neden olan Fransız Devrimini, 1789 tarihli "İnsan ve Vatandaş Hakları Demeci"ni, bu demeçteki "İnsanlar hakları bakımından hür ve eşit doğarlar ve öyle kalırlar. Bu haklar hürriyet, mülkiyet, güvenlik ve zulme karşı direnme haklarıdır" cümlelerini; dünyadaki tüm çağdaş anayasaların bunun üzerine kurulduğunu; engelli haklarına kadar uzanan birey-vatandaş sürecinin de, o söylediğin internet, vs gibi bilime (ya da modern emperyalizme) uzanan sürecin de altında bunun yattığını anlaman mümkün olmaz.
Sevgili Pegasus yukarıda söylediğimin aksine bunları anladığını biliyorum, benim haklı olduğumu bildiğini de biliyorum, yalnızca itiraf edemiyorsun
, bırak artık şu Kant'ın eleştirel felsefe huyunu.
Sevgiler.
Not: Eğer bu yazıya cevap verirsen lütfen birşeyler yiyelim. O kadar geniş bir menüyü gösterip gidince insanın hevesi kursağında kalıyor.