Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Dikkat!!! Tema lisans bilgilerinize erişilemiyor, lütfen www.xenforo.gen.tr yönetimi ile iletişime geçiniz. Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakatlara Yönelik Ayrımcılıkla Mücadeleye Damgasını Vuran İlke Ne Olmalıdır?

Mehmet Ortakaya

Yeni Üye
Üyelik
21 Tem 2013
Konular
1
Mesajlar
1
Reaksiyonlar
0
Mehmet Ortakaya

Bir şeye karşı mücadele ediyorsak, onun ne olduğu hakkında açık ve net bir görüşe de sahip olmalıyız. O yüzden dilerseniz işe öncelikle “ayrımcılık” kavramını tanımlayarak başlayalım.
Genel bir tanım şöyledir: “Ayrımcılık; bireylere, ait oldukları ya da öyle algılandıkları toplumsal grup temelinde, toplumun genelinden daha kötü yapılan önyargılı ve/veya dışlayıcı davranıştır.”[1] Bu tanıma göre örneğin işçilerin % 50’sinin kayıt dışı çalıştığı bir ülkede, belli bir etnik ya da mezhepsel gruptan gelenlerin % 90’ı kayıt dışı çalıştırılıyorsa, ya da örneğin işsizlik oranının % 10 olduğu bir ülkede sakatların % 70’i işsizse, orada bu toplum kesimleri aleyhine ayrımcılık yapıldığı açıktır.

Sakatlara yönelik ayrımcılığa geçersek:

Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde şöyle yazar: “’Engelliliğe dayalı ayrımcılık’ siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya başka herhangi bir alandaki tüm insan hak ve temel özgürlüklerinin diğerleri ile eşit bir şekilde kullanılması veya bunlardan yararlanılması imkanını ortadan kaldıran veya bunu engelleyen her türlü ayrımın, dışlamanın veya kısıtlamanın engelliliğe dayalı olarak yapılmasıdır.”

Daha özelleşmiş ve sınırlı bir tanımı 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Ayrımcılık” başlıklı 122. maddesinde buluruz. Buna göre; “1) kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak; a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan, b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden, c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.”

Okuyucunun sabrına sığınarak alt alta sıraladığım bu ansiklopedik ve hukuksal tanımlardan, ayrımcılığa karşı mücadele için çıkarılması gereken önemli bir sonuç vardır: Genel olarak ayrımcılık ve özel olarak da sakatlara yönelik ayrımcılık hukuka aykırı, hatta bazı durumlarda suçtur. . Öyle olunca da ayrımcılık yapan kişi ya da merci hiçbir zaman “ben ayrımcılık yapıyorum “demez. Onun yerine, sakatlar söz konusu olduğunda, kişinin falanca işin ya da filanca sorumluluğun üstesinden gelmede, sakatlığı yüzünden yetersiz kaldığı/kalacağı, bu nedenle kendisine farklı davranıldığı ileri sürülür. Sakatlara yönelik ayrımcılık neredeyse istisnasız biçimde bu savunma şemasının eşliğinde yapılıp haklılaştırılır. Bu nedenle sakatların sakatlıkları gerekçe gösterilerek maruz kaldıkları eşitsizlik yaratan uygulamalar karşısında, kural olarak ayrımcılık yapıldığı kabul edilmeli ve ilgili kişi ya da merciden bu kabulü (karineyi) çürütecek güçlü gerekçeler ve somut kanıtlar sunması istenmelidir.

Fakat Türkiye’deki uygulama bunun tam tersi yöndedir. Teslime Tablacı davası gibi birkaç ayrıksı durum bir yana bırakılırsa uygulama, sakat kişinin sakatlığı yüzünden karşılaştığı eşitsizliklerin makul ve meşru görülmesi yönündedir. Emine Ortakaya/İzmir Valiliği davasında olduğu gibi, yargı organları ayrımcılığa uğrayan sakat bireyin fiziksel mekana ya da işin koşullarına uyumu için gereken önlemlerin alınıp alınmadığına bakmaksızın, soyut yetersizlik iddiasını başkaca bir delil incelemesi yapmadan kabul edebilmektedir. Sakatlara yönelik ayrımcılık karşısında uluslararası ve ulusal hukuk düzeylerinde kabul edilen düzenlemeler, belli ki basılı oldukları kağıtlardan ya da sanal ortamlardan çıkıp gerçek yaşamın içerisine nüfuz etmenin uzağındadır.

Niçin böyledir peki? Apaçık yasal düzenlemelerin bile üstesinden gelemediği, toplumun hemen her kesiminden insanların üzerinde sessizce anlaşıp yaşamın her alanında uyguladığı bu ayrımcılık olgusunun temelinde yatan nedir?

Toplumun yaygın estetik yargılarınca kabul görmemekten tutun da, egemen kültürün tarih öncesine kadar uzanan köklerine kadar, hepsinde de ciddi haklılık payı olan pek çok açıklama yapılabilir. Üzerinde pek durulmayan konu ise, çalışma etkinliği ya da kavramı ile sakatlık olgusu ve buna bağlı ayrımcılık arasındaki ilişkidir.
İlerleyebilmek için bir soru daha soralım: Sakatlık yaşam deneyimi açısından ne anlama gelir? Bu soruya da farklı yanıtlar verilebilir; benim öncelikli yanıtımsa, sakat olmanın yaşamak için, daha fazla çalışmak anlamına geldiğidir.

Kendi sakatlık grubumdan, körler alanından, sıkça başvurduğum bir örneği vererek meramımı anlatmaya çalışayım: Gören biri bir masanın üzerindeki bardağı ararken şöyle bir bakar, elini uzatır ve alır onu; görmeyeninse masayı didik didik ve çok dikkatli biçimde eleriyle araştırması gerekir. Dikkatli olunmalıdır; çünkü uygunsuz bir dokunuş, aranan bardağın devrilmesiyle sonuçlanabilir. Gören birinin birkaç saniyede yaptığı bir işi görmeyen bir insan belki bir dakikasını harcayarak yapmış olur. Gösterilen çabanın ve geçirilen zamanın toplamı olarak görmeyen insanın çalışmasındaki fazlalık açıktır. Çok daha çarpıcı örnekler bütün sakatlık gruplarından verilebilir; ancak uzatmamak için bu kadarı yeterlidir.

Ne ki sakat bireyin kişisel çabası da yetmez, bunun yanında mutlaka belli bir toplumsal emeğin, emek ürününün ve destekleyici, dayanışmacı ilişkilerin de bu çabaya eklenmesi gerekir. Örneğin yürüme sorunu olmayan biri için bir çift ayakkabı yeterlidir, yürüyemeyen biri içinse tekerlekli sandalye gerekir; gören birinin gardırobundaki tişörtün rengini görebilmesi için bir tutam gün ya da ampul ışığı yeterlidir, görmeyeninse bir renk okura ya da gören birinin görsel desteğine gereksinimi vardır.

Böyledir: çünkü; insanların büyük çoğunluğu sakat değildir ve dünya onlara göre düzenlenmiştir. Sakatlarsa en kalabalık oldukları yerde bile azınlıktadır. Üstelik, çeşitli sakatlık türlerine ve derecelerine göre, somut gereksinmeleri hayli farklılaşmış heterojen bir azınlıktır bu. Öyle olunca da, farklı yeti yitimlerinin yol açtığı kayıpları gidermek için, farklı teknolojik donanımların edinilmesi gerekir. Teknolojiye erişimin olamadığı yerde; canlı insan dayanışması ve ilişkisi devreye girmelidir. (Demin verdiğim renk okur ya da onun olmadığı yerde gören birinin görsel yardımı örneğinde olduğu gibi.)

İçinde yaşadığımız toplumun sosyoekonomik düzeni kapitalizmdir. Topraktan suya, emekten umuda, sağlıktan sevgiye aklınıza ne gelirse her şeyin metalaştığı, yani paraya çevrilebildiği ve para karşılığı olduğu bir düzendir bu. Öyle olduğu için çalışmanın ilkesi de bireysel çıkar ve onun ölçüsü olan paradır doğal olarak. Kimi açlıktan ölmemek için emeğiyle çalışır, kimi hesapsız servetlerin ve kârların sahibi olmak için başkalarını çalıştırır. Ancak birileriyle ya da birileri için bir şeyler yapma anlamında, yani en geniş anlamıyla çalışma, her durumda kişisel yararın ölçüsü ve koşulu olan para içindir.

Sakatlara yönelik ayrımcılığın maddi temeli ya da “ekonomi politiği” tam da bu aşamada belirir. Çünkü sakatlarla birlikte veya onlar için çalışmak kazandırmaz ya da en azından yeterince kazandırmaz. Özel sektör işvereni açısından; piyasalar kalifiye, ucuz ve bol “sağlam” emeğiyle dolup taşarken, görece daha pahalı ve buna karşılık “kullanım alanı” görece daha sınırlı sakat emeğini tercih etmek için bir sebep yoktur. İşin içinde özel sektörün “vitrin güzelliği” saplantısı da vardır kuşkusuz; ama sonuçta o da müşteri memnuniyeti anlayışıyla ilgilidir. Rahatına düşkün, ürkek ve tutucu bürokratın gözünde, gayet alışık olduğu “normal” personelin dışında, beraberinde yeni uygulamaları da getirmesi gereken sakat personel istihdamı karşılığı ödenmeyen fazla mesai ve dolayısıyla bir angaryadır..
Kişisel çıkar ilkesinin üzerinde yükselen bu ruhsal ve zihinsel biçimlenişin ekonomi dışı insan ilişkilerini de peşinden sürüklediği görülmektedir. Kendi yavrusunu yeryüzündeki diğer tüm çocuklardan daha çok önemseyen ve sevgisini sunarken aynı zamanda eşsiz bencillik örnekleri de sergileyen öğrenci velisinin, yeni atanmış sakat öğretmene şans tanımak için bir sebebi yoktur. Aynı veli, çocuğunun sınıfında düzen değişikliğine yol açıp başarısızlık tehlikesi yarattığından korktuğu sakat öğrenciyi de istemeyecektir. Aşkı, sevgiyi, sevgili için emek harcamaktan çok, bireysel gereksinimlerin doyurulması olarak gören gencin, sakat bir sevgili ve hele de eş adayının peşinden koşması olacak iş değildir. Apartmanlarının ortak kullanım alanlarında tadilat yaptırarak huzurlarını kaçıracağından korktukları ortopedik özürlü komşularını, pek de güler yüzle karşılamayan kat malikleri için de aynı durum geçerlidir.

Toparlayarak özetleyelim: Sakatlara yönelik ayrımcılığın temelinde; gereksinilen toplumsal destek ve dayanışma ile, bu desteğin ve dayanışmanın içini boşaltan kişisel çıkar ve kazanç güdüsü arasındaki çelişki yatmaktadır. Bu çelişkinin, sakatlar tarafından yeterli ödeme yapılarak çözülmesi olanaksızdır; çünkü sakatların büyük çoğunluğunun ödeme gücü yoktur. “Devlet ödesin, yani sübvanse etsin” demenin de sınırları vardır. Yığınla insanın piyasaların insafına terk edildiği ve gündelik yaşamda insanın, insanın kurduna dönüştüğü bir toplumda sakatlara niçin farklı davranılması gerektiğini açıklamak kolay değildir.

Öyleyse ayrımcılığın kökünün kazınmasının önkoşulu, çalışmanın ve genel olarak tüm insani etkinliğin temelinde yatan kişisel çıkar güdüsünün, bireysel yeteneklerin geliştirilmesi ve toplumun ortak iyisinin gerçekleştirilmesi amacı ile değiştirilmesidir. Bu doğrultuda yeni bir toplumsal ahlak oluşmadıkça ve onun temsilcisi yeni insan etkinlik kazanmadıkça, bir değil milyon yasa da çıksa fark etmez. Belki ayrımcılık belli oranlarda azalır, en kaba saba örnekleriyle ortadan kalkabilir; ancak daha “incelikli” ve sinsi biçimleriyle sürüp gider. Gelişmiş Batılı ülkelerde yaşanan da budur.

Ne var ki egemen sosyoekonomik ilişkiler geçerli olduğu sürece böylesi bir değişim gerçekleştirilemeyecektir. Öyleyse yazımızın başlığındaki soruya cesaretle ve açıklıkla yanıt verebiliriz: “Sakatlara yönelik ayrımcılıkla mücadeleye damgasını vuran ilke anti kapitalizm yönelimi olmalıdır

Bu anti kapitalizm yöneliminin içeriği, mücadele yöntem ve araçları, somut siyasal hedefleri hem yazımızın hem de tartışmamızın konusu dışındadır ve öyle de kalmalıdır. Önemli olan, sakatların zihinlerinde, sorunlarının piyasanın mantığı ve koşulları içerisinde kalınarak çözülemeyeceğine ilişkin genel bir kanının belirmesidir. Daha fazlası siyasal düşüncelerin ve mücadelelerin işidir. Demokratik ve kitlesel bir sakat hakları mücadelesinin görevi ise, içerisindeki bu düşünsel ve siyasal farklılıkları, ayrışmaların ve çatışmaların sebebi olmaktan çıkartıp, ortaklaşmaların ve kendi zenginliğinin konusu durumuna getirmektir.
 
merhaba.bende şirkette sırf genel görüntüyü bgozduğumdan bedensel engelli oluşumdan kaynaklanan ayrımcılıklar yaşıyorum..sağlam arkadaşlar aynı bölümde çalıştıklarımız mesai saatlerinde gittikleri işle ilgili lüks yerlerdeki toplantılara engelli olanları almazlar..aralarına yakıştıramazlar..bi arkadaşım vardı kendisi gibi engelli biriyle evlendi..memleketlerine gidince kaynanası gelinden utandı onla bi yere gitmediler yürümesinde aksadığı için..valla onu bilmem engelli olmak bile ayrımcılık..kader bizi ayırdı elimizden ne gelir..ŞUNU DUYDUM..ALLAH ACIMAMIŞ BİZ NEDEN ACIYALIM..VURUN ENGELLİYE..

Ya biz Utanma Engelliler!..-HINCAL ULUÇ-Sabah - 01 Ağustos 2013
 
Bu yazıyı okuyunca Matthias Vernaldi'nin Ütopya nerede: 'Aksaklık'ta başlıklı yazısı geldi aklım (bkz: sakatlık çalışmaları blogu).

Herkesi dibe çekmeye çalışan sağlambedenlillerin neoliberalizmine direnmeliyiz! "Fırsat verilse bizler de yapabiliriz" demek, neoliberalizmin "herkes havuca koşsun" tuzağına düşmek demek. Kapitalizm bu kadar kudurganken ne sakatların ayrımcılığa maruz kalması engellenebilir, ne de tüm insanlığın/canlıların rahat, gelecek kaygısı olmadan huzurlu bir şekilde yaşaması mümkün olabilir. Yavaşlatılmış bir hayat, dizginlenmiş bir tüketim alışkanlığı ve herkesin ihityaçlarına göre taksim edilmiş bir ekonomik düzen sadece sakatların değil, herkesin mutluluğu demektir.

Sakatlık mevzuunu düşünmek, böylesi bir ütopyanın görünür olmasını da sağlar. Yukarıda andığım makale çok güzel özetliyor:

"Eğer artık yeni bir ütopyaya ihtiyacımız varsa, belki de o kudreti, bağımsızlığı, güç ve sefayı idealize eden değil, ilgi merkezine incinebilirliği, kudretsizliği ve güçsüzlüğü koyan bir ütopya olmalı. Gelecekte, bugüne dek olduğundan çok daha fazla insan yaşlı, yardıma muhtaç ve sakat olacak. Sakatlık ve kronik hastalık daha şimdiden herkesin yaşam ufkunda var. Yine de bu gibi ön-teşhisler bize kasvetli, karanlık geliyor. Yeni bir ütopyanın ışığı altında bunlar da aydınlanacak."
 
valla türkiyenin her yerinde ayrimcilik var ben bunu yaşadığım ilçede çok net gözlemliyorum ve ne yazikki elimden bişe gelmiyor nekadar sikayet etsemde boş çünkü oturduğum ilçede okadar çok yobaz varki bunları gördükçe evden çıkasım gelmiyor sağlamlar kusura bakmasınlar cok benciller düşünün yaz geldi havalar sıcak millet denizlere plajlara havuzlara gidiyor bizler bir ağacın gölgesine birakılıyoruz örnek istanbuldaki plajlar engelliler için faiciya gibi koskoca büyük şehir metropol sözde ama aciz bir sehir bana göre...
 
ayrimcilik en basta YASALAR da basliyor kardesler!!!Kafalar SAKAT kafalar!AVRUPADA bir baksaniz ÖZÜRLÜ,ENGELLI haklarina "AYRIMCILIK" nasil yapiliyor memlekette!Hani bir ara bakan hanim ve usaklar pasta,börek,cay v.s ile resimleri vardi???ENGELLI haklariyla ilgili düzenlemeler yapilacakti???:D:D hep uyutma taktikleri!!!Yukarida yazilan yazilar sadece raflarda kalmakla ibarettir kardesler!Hele T.C de varyansin!!!Zihniyet bozuk Eger ben bugün bir bakan olsam AVRUPA MUSTETABATINA uygun KANUN cikarirdim ENGELLILER icin!Aslinda zor bir is degildir!Eeeee bizim bürokratlar keyfe keder:rolleyes::rolleyes: Ne kadar serzeniste bulunursak bulunalim hec bi şey olmaz!!!Böyle gelmis böyle gider... SAYGILAR...
 
Hınçal Uluç'un yazısı harika, bende ayni duyguyu Barselonada yaşadım. Gerçekten pozitif ayrımcılığı orada gördüm. Bizde ne zaman olur, bilmem, yazmaya devam !!!!
bizde ulaşım bedavamı olsun %50 indirimlimi olsun diye bekliyoruz, ama o taşıtlara nasıl ulaşacağız, nasıl bineceğiz onu hiç düşünmüyoira indirim yapmak kolay ama alt yapıyı düzenlemek zor, insanları eğitmek zor, yaptırım koymak hele hele ınları uygulamak daha da zor.
 
Bakış acısı!!!

S.a iyi'de kardeşim biriniz topu Hükümet'e atmış diğeriniz inanca bir diğeriniz ise (inancı zayıf olmalı ki böyle yazmış)' Allah vurmuş sende vur engelli ye' Bir kere arkadaşlar Allah kuluna asla ve asla zulmetmez etmediği gibi birbirimizi hayrı ve hakkı emreder ama gel gör ki insanoğlu ! dur düzeni bozan (Habil ile Kabil misali) Ama şu var ki bizlerde biraz dürüst olalım hak aramasını bilmeden hakkın savunucusu kesilmişiz hepimiz asıl sorun nerde onu bulmalayız ! Sorun kanunlarda mı yoksa insanların bakış acısında mı (!) nerde önce bu bir irdeleyelim !!Buradan siz değerli arkadaşlardan naçizane isteğim her şeyi yoktan var eden istese idi herkesi ama istinasız herkesi dilediği gibi yaratırdı. Ama o zaman gözlerimizden bir açıyı kaçırmış olursunuz oda "İMTİHAN" ' dayız arkadaşlar.. Bu bilip buna göre hayatımıza yön vermeliyiz diye düşünüyorum!? Ve ayrıca bakıyorum da editörüne kadar bir çoğu sanki yerli kaynak yokmuş gibi ve sanki ülkemizde çare/kaynak kalmamış gibi yabancı (ithal)! kaynaklardan örnek vermişler buda ayrıca tartışılması gereken bir konu!! Herkese saygılar...Her şey gönlünüzce olsun ama....
 
mehmet bey söylediklerinize kelimesi kelimesine katılıyorum. ancak çözüm noktasında engellilere düşen görev nedir? başarılı olmak, kendini topluma kan kamu kuruluşunda çalışıyorum 17 yıllık memurum yeni gelen müdürüm biraz önyargıyla biraz doldurmayla bizim canımızı sıktı bende sonunda bir üst amire şikayette bulundum. şimdi ortalık duruldu ama bunlar çözüm değilki.ıtlamak falan işin sadece ayrıntı kısmı sanki. bende bir
 
fırsat beklemek diye birşey kabul etmiyorum daha nekadar ve neyi bekleyeceğiz?
 
Evet mesela (size karşı yapılan olaya) konuya nerden yaklaşacağınızı bilmiş ve hakkınızı aramaya başlamışsınız . ayrıca Herkes ama herkes kendisine veya yakınındakine yapılan haksızlığa tepki verirse usulüne uygun görüceksiniz çok şey değişecek bu ülkede...
 
mayhan2515;

size karşı yapılan olaya konuya nerden
ama neyazıkki böylede olmuyor mehmet bey. engelliler bile hakkını aramaktan çoğukez yoksun. çalıştığımız yerde 4 engelliydik ve ben tek başıma savaş verdim aslında bu çok ac neyi kime anlatacaksın sorusunu uyandırdı bu bende. sanki kendimize bile bişeyleri anlatamamışız hal böyleyken bu bilinçsiz topluma neyi nekadar anlatabiliriz ve ne yoldan anlatabiliriz? bunlar gerçekten kafamı kurcalıyor. saygılarımla

ı.yaklaşacağınızı bilmiş ve hakkınızı aramaya başlamışsınız . ayrıca Herkes ama herke
 
ama her zaman bananeci olmamak lazım diğerleri hakları aramasalar bile günün birinde pişman olurlar siz doğru bildiğinizden şaşmayın.. gerisi gelir.
 
yeni cevap

mayhan2515;

kendi adıma asla bananeci olma ama daha kitlesel daha kurumsal savaşımlara gereksinim var ve bu konudada neyazıkki oldukça zayıfızm
 
nehirsu;

Haklısınız ama ilk olarak kendimizdin başlayıp durumu daha ilerı ye gitmesi ve geniş anlamda sonuç vermesi tabi he demeyle olmuyor.. unutmayın Hz İbrahimin (a.s) ateşe atıldığı esnada karınca ne yapmıştı ? Hatırlayalım.
 
Ben ayrımcılık olarak değilde ötekileştirmek olarak bakıyorum. Birbirimizi ötekileştirmeden sevemiyoruz. Zengin fakir güzel çirkin hasta kel o bu şu falan filan..... Bizim toplumumuz farkındalıksız ve bu tip şeylerin üstünü örten sorgulamayan bir toplum olma yolunda hızla ilerliyor. Birbirimizi kategorilere ayırmadan sevmeyi ne zaman öğrenicez :confused::confused::confused:
 
Söylemler ile düşünce ve uygulama arasındaki uçurumlar birde samimiyetsizlik..
 
bir kere kardeşim engelli birey kendi ile barışık olacak ve daha sonra kendisini ve sorunlarını iyi ifade edecek ve sorunların çözümü noktasında herkese eşit mesafede olacak dernekçilik yapan arkadaşlar bilir her siyasi partiye eşit olacaksın bir de partiler arası ayrım yapıp ben sağcıyım o solcu işim olmaz ya da ben solcuyum o sağcı işim olmaz deyip onların gözünde kötü izlenim bırakmayacak ve en önemlisi dernekçilikte ve engellilikte siyasi olarak ayrım gözetmeyecek yani önce kendi içimizde hiçbir şekilde ayrım yapmayacağız ve bu sayede isteklerimizi ve düşüncelerimizi gerçekleştirebiliriz
 
merabalar ben oyretmenim engelli deyilim ama FAdan dolayi hareket bozuklugum var calisdigim okulun muduresi bu nedenle isden atmaya kalkdi benii cok asagiladi(((dava acdim ama simdi de inkar ediyo((
 
cok sacma kapitalist sistem elbette dört dörtlük degilama onun karsısında savundugunuz sacma sömuru sistemlerinden çok daha iyi.

en azından bir sekilde calısarak veya zekasını kullanarak insanın dahacok kazanma ve zengin olma sansı var. ayrıca ben bakıyorum etrafımdakı kapitalizme karsı olan genelde cogu aynı mezhepten ve sol goruslu arkadaslara hepsınınde tuzu kuru gelırı gayet yuksek ve o karsı oldukları kapitalist ulkelerın markalarındanda vazgecemiyolar. ama her ne işse yinede kapitalizme karsılar. daha bugun ankarada işyerime gelen bir chp de siyaset yapan ama mutahitlikle ugrasan bir asırı solcu arkadasla konusuyordum. basladı uzuluyorum yaa dedi insanların hali cok kotu ulke nolacak boyle bılmıyorum. secımlerdede ısrarla benımle ıddıa ediyordu akp bitti bu secimde ankarayı silip supurecegız diye ben ise onların halkı anlayamadıgını hesaplarının yanlış oldugunu ısrarla söylemöeme ragmen iddia ediyordu tabiki yine dogruyu ben görüyordum üstelik bir oyumla onu destekledigim halde cünkü bir sevdigim belediyeci abime söz vermiştim...konuya dönersek en sonunda kendimi tutamadım...bu adamın yaklasık bes altı tane cok katlı blok insaatı var abi dedim sen halkı bu kadar düsünüyosun ya önce kendinden baslasana yakınında olan beş on hatta yirmi kişiye bir el atsana son model bmv ye binip lüks evde oturup halka uzulmekte herhalde ancak bu chp li siyasetcilere mahsus bir ahmaklık olsa gerek.......
 
hehehhhe valla alem:psakatin ayirimciliga ugramasiyle chp nin alakasinida gorduk sayende:) gozume carpmadiydi.
chp komur makarna dagitamiyo:p cunku iktidar degil. melihin ramazan cadirlarini kurmasina az kaldi biz engellilerde sadakaya muhtacizya:p chp diilde bmwli mueahhitte azicik sadaka versin sakatlara diyosun. sosyal devlette belediyeler ayirimcilik yapmasin once. kiii melihin yaptigi yollarda iki damla yagmur dusunce balikadam gerekli:Dsaglam iki ayaklilar bogulacak altyapisiz yollarda. bizim sakatlar yola sokaga cikmasin ise filan gitmesin ramazandan ramazana melihin cadirlarinda karni doyar:p yagmur filan yagmadiginda. chp suclu ya kurbandada et kesmemisler etsiz kalmasin diye akpler veriversin iste.kapitalist diyosun ya chpyi:p sadaka kulturuyle abat edersiniz akp sayesinde:eek:
 
buna ne denirki kardeşim... insanlık gerçekten vijdanen yok olmuş...
 
Arkadaşlar herkes yazmış benim fikrimde konuya bir objektif - birde subjektif açıdan bakmanın yarar sağlayacağına inanıyorum.

1. İdolojik olarak baktığımız zaman bizlerin tarafı kaçınılmaz olarak antikapitalist düşünceye sahip olmamız gerekliliğidir.Mehmet arkadaş için bu müslüman antikapitalistler olabilir.
2. Ayrımcılık ve Ayrıştırma her kapitalist toplumlarda katmer katmer oluşur engellisi,yoksulu,işsizi vb. Günümüzde örnekleri oldukça fazla bu nedenle ayrımcılığın sadece bizler için değil toplumun her kesiminde olduğunu ve katmanlaştığını görüp öncelikle top yekün mücadele gereklidirki birinci aşamadan sonra kendi derdimize düşelim.
3.Günümüzde iş hayatı ise berken arkadaş özel sektörde çalışıyor anladığım kadarı ile yıllarca kendi şirketlerimde yöneticilik yaptım yüzlerce kişi çalıştı. Özel sektörde personelin işine ve verime bakılır hiç bir yöneticinin gözünden verimli personel kaçmaz ve kaybetmek istemez. Bu nedenle yaptığımız her işte işimizin gereğini fedakar bir şekilde yerine getirelim ödülünü mutlaka alırsınız.
Resmi kurumlara gelince orada tecrübem sadece gözlem , Gözlemime görede kimseye bakmadan , duymadan verilen görevi yerine getirmek olduğuna ve özel yaşantı ve düşünceleriniz ile çalışmanın tamamen ayrılması gerektiğine inanıyorum.
Arkadaşlar Allah bizlere çok farklı üstünlükler vermiş emin olun örnek olarak ortapedik özürlü arkadaşların %85 i zeki. Bu engellerine göre değişiyor.
Kendimize güvenimiz tam olsun öne çıkan engelimiz değil öne çıkan sağlam idolojimiz , Sağlam kültürümüz , sağlam işimiz konusundaki geniş bilgimiz , Sağlam ahlakımız , vb
 
engelli ayrımcılığı bence sadece das kapitale düşmanlıkla açıklanamaz engellilere yardım edeceğini söyleyen sosyalist düşünceli insanların da çok samimi olduğu söylenemez hele ki godoman kısmının samimiyetinden hiç hayır gelmez çözüm bence daha etik ve daha insana özgü olmalı bu yüzden İslamiyeti öneriyorum İslamiyet insana insan olduğu için değer verir insan olduğu için mahlukatın en kıymetlisidir ve insanlar arasında üstünlük takvadadır yan, ALLAH'ın kurallarına uyan daha fazla iyilik yapan daha fazla yardım edendedir.Toplum halinde yaşamanın ana sebebi birbirimize yardım etmektir elbette yardım ederkende bazı karşısındakini üzmeyecek şekilde yada kendi nefsini tatmin etmek için değil kardeşine yardım edip ALLAH'ın rızasını kazanmak içindir.Ama malesef toplumun sosyo kültürel olarak değişmesinden ötürü bazı kavramların içi boşaltıldı ve çok yanlış anlamlar kazandırıldı sadaka gibi ...Sadaka zannedildiği gibi zenginin fakiri başından defetmesi için kullanılan karşısındakini ezerek ve üzerek verilen kendi nefsini egosunu tatmin etmek için verilen bişey değildir .Aksine kalbi ısıtması karşısındakine güzel hissettirmesi gerekir .Tebessüm sadakadır , babanın oğluna bişey öğretmesi sadakadır , eşine yardım etmen sadakadır . Sadakanın kullanıldığı yerlere bakarak aslında hep samimiyetin iyi niyetliliğin olduğu yerlerde kullanılmıştır şu andaki gibi dilenciye 2 3 lira atıp başımın gözümün sadakası olsun diyerek karşındakini rencide edersen sadaka olmaz, gösteriş olur aksine.[FONT=Arial]Hz. [/FONT]peygamber[FONT=Arial] sadaka ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Güneşin doğduğu her yeni günde kişiye, her bir mafsalı için bir sadaka vermesi gerekir. İki kişi arasında [/FONT]adalet[FONT=Arial] yapman bir sadakadır. Kişiye hayvanını yüklerken yardım etmen, bir sadakadır. Güzel söz sadakadır, namaza gitmek üzere attığın her adım, sadakadır. Yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman, sadakadır." (Buhari, Cihad, 72, 128; Müslim, Müsafirun, 84). Başka bir hadislerinde de, "Kardeşine karşı izhar edeceğin tebessümün bir sadakadır. Emr-i bi'l-ma'rufun ve nehy-i ani'l-münkerin sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolu gösterivermen, sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen, sadakadır (yardımcı olman); yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman, sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman, sadakadır." buyurmuştur (Tirmizi, Birr, 36) Görüldüğü üzere gayet basit ve karşısındakini manen üzebilmesi mümkün bile değildir.Kaldı ki insanın maddiyata değer verdiği bu günlerde hepimizin maneviyata iyiliğe güzelliğe birbirimize iyi söze güzel bir gülümsemeye ihityacımız var sadece bunlar da değil .. Herkes birbirinin hakkını korur gözetir ve saygı ve sevgiyle yaklaşır .. İnsanın derdine sıkıntısına saygı gösterilir eleştirilmez kötü söz söylenmez.. ALLAH katında önemli olanın ki inananlar için önemli olan da bu olmalıdır [/FONT][FONT=Arial]“Allah sizin ne biçimlerinize ne de bedenlerinize bakar fakat o sizin yüreklerinize bakar.” [FONT=Arial](Müslim, Birr, 45) şeklinde anlatılmıştır esas olan yürektir niyetlerdir amellerdir biçimin ve bedenin ALLAH katında önemi yoktur inananlar için de önemli olan ALLAH katında önemli olandır.Elbette bu zamanın insanları bunu unutmuş olabilir ama hatırlatmak ve öğrenmekle çok şey kazanırız inancındayım.Ayrıca Peygamber efendimizin hayatındaki örneklerde çok güzel bir şekilde islamiyetin engelliye daha doğrusu her insana bakış açısını anlatmıştır.Görme engelli sahabe olan [/FONT][/FONT][FONT=Arial]Ümmü Mektum’a sahabe içerisinde yüksek payeler vermiştir. Öncelikle onu Mus’ab b. Umeyr ile birlikte Medine’deki Müslümanlara Kur’ân öğretmekle görevlendirmiş, (Buhari, Tefsir, A’lâ, 1) ardından onu, Bilal-i Habeşi ile birlikte Mescid-i Nebevi’nin müezzinliğine tayin etmiştir. (Buhari, Ezan, 11; Müslim, Salat, 8) Bu vazifelerin yanında savaşlara giderken onu Medine’de yerine tam 13 kez vekil bırakmış; Ümmü Mektum, geride kalanlara namaz kıldırmıştır. Hz. Peygamber’den sonra onun halifeleri de bu muhterem sahabeye çok önemli görevler vermişlerdir.Yani görme engelli olması ona değer vermesine ve onu birçok önemli görevde hem eğitip hem de çalışmasına asla engel olmamıştır.Bu da insana insan olduğu için değer veren Hz. Muhammed'in en güzel örneklerinden biridir.Engellilere bu yönde verilen pozitif ayrıcalıkların çoğu da Hz. Muhammed (s.a.v.) le başladığına inanılır zira başka kaynaklarda engellilerden pek iyi şekilde bahsedilmez.[/FONT][FONT=Arial]Allah Rasûlü (sav)’nün önemli görevler verdiği engelli sahabelerden birisi de Muaz b. Cebel (ra)’dir. O, ayağı aksayan Muaz b. Cebel (ra)’i Yemen’e vali olarak göndermiştir. (Buhari, Cihad, 164.) Hz. Peygamber zamanında, engelli olmalarına rağmen kendi istekleriyle savaşa iştirak eden sahabeler de dikkat çekmektedir. Bunlardan en önemlisi ayağı aksak olan Amr b. Cemuh (ra)’dur. O, bir gün Hz. Peygamber’e gelerek, [/FONT]“Ey Allah’ın Rasûlü! Eğer ben şehit oluncaya kadar Allah yolunda savaşırsam cennette bu topal ayağım düzelmiş bir şekilde yürüyebilecek miyim?” [FONT=Arial]diye sorar. Hz. Peygamber, [/FONT]“Evet”[FONT=Arial] der. Amr, Uhud Savaşı’nda şehit olur. Savaş meydanında Amr’ın cenazesiyle karşılaşan Hz. Peygamber, [/FONT]“Ben sanki seni cennette bu ayağın iyileşmiş bir vaziyette yürürken görüyor gibiyim”[FONT=Arial] buyurur. (İbn Hanbel, V, 300.) Engelli olmasına ragmen savaşa katılmak isteyen ve cennete gitmeyi isteyen engellileri de geri çevirmemiştir Onların onurlarını kırmamış onları insanlarının içinde rencide etmemiştir.[/FONT][FONT=Arial]Bu örneğe ilaveten Allah Rasûlü (sav) “[/FONT]İki sevgilisi olan gözlerini almak sureti ile kulumu sınadığımda sabrederse, o ikisi yerine ona cenneti veririm”[FONT=Arial] (Buhari, Merda, 7.); [/FONT]“Bir Müslümanın başına gelen hastalık, dert ve hüznü Allah o kişi için günahlarına kefaret sayar”[FONT=Arial] (İbn Hanbel, Müsned, III, 24.) sözleriyle de sabreden engelli engelsiz herkese günahlardan arınma ve cenneti vadetmektedir.Ayrıca Peygamber Efendimiz engelli sahabe için kız da istemiştir ve evlenmelerine çok büyük vesile olmuştur .Evlendikten sonra da onlara hayır dualarını eksik etmemiştir yani engellileri her yönden topluma kazandırmıştır engellileri dışlamak bir yana onlara engelli oluşlarını hatırlatacak söz bile söylememiş söyletmemiştir böylesine güzel davranışlara sahip İslam dininin Peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v.) dir ki bize her konu da örnek olmuştur. ALLAH O'ndan razı olsun inşallah bizi de O'na komşu etsin ...[/FONT]
 
Üst Alt