Merhabalar,
Bu hafta iş hayatı üzerine odaklanacağız.
Hemen belirtelim, iş hayatı ile iş hayatına girme konularını ayırdık. İleriki haftalarda iş hayatına giriş etrafındaki zorlukları da tartışıyor olacağız. Bu ayrımı neden yaptığımız sorusuna gelirsek, Türkiye’deki sosyal politikaların genel tavrının istatistiklere odaklanması (sakatların yüzde şu kadarının istihdam edildiği, kamuda şu kadar alım yapılacağı gibi) ve ayrımcılıkların iş hayatına girdikten sonra sona ermemesi hatta başka boyutlarda ve şiddetlerde devam etmesi bizi bu ayrıma götürmüştür.
Çalışma hayatı ekonomik getiriden daha fazlası olarak kabul görür. Zira insanlar istihdama göre kategorize edilir. Sınıf, statü, güç vb. ayrımlar istihdam etrafında gerçekleşir. Dolayısıyla, çalışma hayatı alanından dışlananlar ekonomik, politik ve sosyal yönden dezavantaj kümelerini oluşturur. Peki bir sakat istihdam edildiği zaman sosyal politika aktörlerinin iddia ettiği gibi her sorun halloluyor mu? Hemen cevap verelim, hayır hallolmuyor hatta farklı sorunlar da ortaya çıkıyor.
Bu yazıda özel ve kamu sektörünü ayrı ayrı incelemeye ve sakatların yaşadıkları ayrımcılıklara işaret etmeye çalışacağız. Özel sektör kanun gereği 50 ve daha fazla işçi sahipse %3, kamu ise %4 oranında sakat çalıştırmak zorundadır. Fakat özel sektör, bu kanuna uymayarak kotasını doldurmayıp ceza ödemeye razı kalmakta ya da “ATM çalışanlığı” denilen sistemi devreye sokarak maaşı ya da sadece sigortayı ödeyip sakat kişinin işe gelmemesini sağlamaktadır. “ATM çalışanlığı” özel sektörün bulduğu bir formül olup kağıt üzerinde sakat kişiyi istihdam etmek ve iş yerine gelmemesini sağlamanın adıdır. “ATM çalışanlığı” işsiz sakatlara 2 farklı “olanak” vaadetmektedir. İlki maaşının, ikincisi ise sadece sigortasının ödenmesidir. Bu şekilde sakat kişi sosyal güvenlik haklarından faydalanmaya devam etmektedir. ATM çalışanlığı özel sektöre ise çok daha fazla şey vaadetmektedir. İlki, özel sektör bu yöntemle İŞKUR’a ceza ödemekten kurtulmaktadır. İkincisi kapitalizm imajının dışında konumlanan sakatlar çalışma mekanından estetik kaygılar sebebiyle uzak tutulmaktadır. Üçüncüsü, özel sektör sakatların iş güvenliğini sağlama zorunluluğundan kurtulmaktadır. Dördüncüsü, ATM çalışanlığı ile özel sektör, işi ve iş yerini sakatlara göre dizayn etme maliyetinden kurtulmakta ve kapasitesine güvenmediği bir çalışan kümesi olan sakatları iş yerinden uzakta tutarak kar odaklılık düşüncesini sürdürmektedir.
Özel sektör, çalışanın kuruma vereceği kar zarar dengesini dikkate aldığında sakat çalışanın iş yerine gelmemesinin ve emek sürecine katılmamasının zararı önlediğini düşünüyor. Özel sektörün ATM çalışanlığı tercihinin altındaki en önemli nedenlerden biri estetik kaygılardır. Kapitalizmin güçlü ve sağlıklı beden imajı sakat kişilerce karşılanamadığı için özel sektörden fiziksel durumları sebebiyle dışlanmaktadırlar. Estetik görünmeyen bedenin iş yerinde varolması özel sektörün ideallerine bir saldırı haline gelir. Sakatların daha fazla iş kazası yapma olasılığı düşüncesi özel sektörün bir diğer kaygısıdır. Sakat çalışanları işe davet etmeyerek yaşanacak iş kazalarını sıfırladığını düşünen özel sektör, olası bir kazada tazminat ödeme ihtimallerinin de bu şekilde azaldığını düşünmektedir. İş güvenliği kaygısı, sakatlara olan güvensizlik sebebiyle iş yerine davet etmeme şeklinde vücut bulan bir tür savunma mekanizmasıdır. Kurumlar kanuni olarak sakatların ihtiyaçlarına göre fiziki düzenlemeler yapmak zorundadır. Ne var ki, bu zorunluluğun ek bir maaliyet getirmesinden dolayı özel sektör ATM çalışanlığı sistemini kullanmaktadır. Şüphesiz ki özel sektör kar getireceğini düşündüğü herhangi bir konuya yatırım yapmaktadır. Sakatlar için yapılacak fiziki düzenlemeler ise özel sektör tarafından “ölü yatırım” olarak tanımlandığı için sakatların işyerine davet edilmemesi tercih edilmektedir.
Özel sektörün ATM çalışanlığı haricindeki diğer formülü “sağlam sakat” arayışıdır. Sağlam sakat kavramı fiziksel olarak sakat gibi görünmeyen, dışarıdan sakat olduğu düşünülmeyen ya da tercihen geçmişte iç hastalık geçiren fakat günümüzde etkilerini hissetmeyen ama buna rağmen 40% raporu olan sakatları içermektedir. Sakat çalışanlarından sakat imajının dışında konumlanmasını talep eden özel sektör, gerek fiziksel olarak gerekse de çalışma performansı açısından diğer çalışanları aratmayacak sakat çalışanlar aramaktadır. Özel sektör bu çalışanı bulamazsa, diğer çalışanlarını rapor almaları için zorlayabilmektedir. İstediği performansla çalışabilecek sakat çalışanı bulamayacağını düşünen özel sektör, geçmişte hastalık geçiren çalışanlarını tespit edip rapor almalarını sağlayarak kadrolarını doldurmaktadır. Bu şekilde, özel sektör idealindeki sakat çalışanı yaratarak kar maksimizasyonunun sekteye uğramasını engellemektedir.
Özel sektör genelde sakat kişileri iş yerine çağırmamakta ve kendi formüllerini bulmaktadır. Kağıt üzerinde varolan sakat çalışanların üretecekleri verime baştan inanılmamaktadır. Peki, kamu sektöründe durum nasıl? Çoğu sakat bireyin tercihi olan kamu sektöründe tür uygulamalar/ayrımcılıklar ve baskılarla karşılaşılmaktadır?
Kamuda sakatlar için 3 tür çalıştırma biçiminin bulunduğunu söylemek mümkündür: (1) Kalifiye olmayan işlerde çalıştırma; (2) Hiç iş yaptırmama; (3) Kapasitenin üzerinde çalıştırma. Angarya olarak tanımlanabilecek “kalifiye olmayan işlerde çalıştırma” durumu hiçbir çalışanın istemediği, “olmasa da olur” tipinde ya da sakat çalışanın boş durmamasını sağlayacak, çalışıyor gösterecek işlerdir. Hiç iş yaptırmama durumu ise sakat kişiye olan güvensizlikten kaynaklanmaktadır. Sakat çalışanlar ya iş hayatları boyunca iş yapmadan kuruma gelip gitmekte ya da iş hayatlarının belli periyotlarında, amirlere de bağlı olarak, bu ayrımcılığa maruz kalabilmektedirler. Son olarak kapasitenin üzerinde çalıştırma durumu, engel durumunun tanınmamasından, engel durumuna inananılmamasından ya da baskı aracı kaynaklı olarak gelişmiş bir başka çalıştırma tipini yansıtmaktadır.
Kamu sektörünün barındırdığı bürokratik kültürü ve süreçleri sakat çalışanlar için ayrı bir dinamikle çalışmaktadır. Kamu sektöründeki hiyerarşi üretimi sakat çalışanlar için iki temel noktada ayrımcılığa dönüşmektedir. Birincisi, sakat çalışanlar kamuda diğer çalışanlarla aynı poziyonda çalışsalar dahi en alt statüdeki çalışan damgası taşımaktadırlar. En alt statü damgası kendisini yaklaşımda, hitapta ve genel iş pratiklerinde göstermektedir. Örnek olarak sakat değilseniz çalışma arkadaşlarınız size Tolga Bey derken, sakatsanız çok rahat bir şekilde daha ilk tanışmada “Tolga” diye seslenebilir. İkincisi, kamu sektörü sakat çalışanlara hata odaklı bir tavır geliştirmektedir. Hatanın kollanması, sakat çalışanlar ile diğer çalışanlar arasında hiyerarşiyi derinleştirmektedir. Bu sebeple sakat çalışanlar sürekli tetikte kalarak ve tehdit altında çalışma hayatlarını sürdürmektedirler.
Peki bu tür ayrımcılıklara karşı sakat çalışanlar neler yapar? Kamuda çalışan sakatlar en alt statüde görülme eğilimini azaltmak ve eşitlenmek ya da eşite yakın görülmek için türlü stratejiler geliştirebilmektedir. Bunlardan ilki, sakat çalışanı alt statüde görme eğilimine karşı eğitimlerine devam etmektir. Dışarıdan liseye, Açıköğretim’den üniversiteye devam etmek ya da ikinci üniversiteyi okumak en sık gözlenen stratejidir. Sakat çalışanlar diplomalarıyla anılmak ve aynı diplomaya sahip çalışanlara gösterilen tutumlara kendilerine de gösterilmesini talep etmektedirler. Ne var ki, bu stratejinin çalıştığını söylemek güçtür. Zira statü ve maaş iyileştirmesi alan sakatlara, diğer çalışanlar tarafından “aynı maaşı aldıkları” gerekçesiyle tepki gösterilmektedir(!). İkincisi, hata odaklılığa karşı iş yerinde daha fazla çalışmaktır. Daha fazla çalışmanın genel motivasyonu, “sakat gibi algılanmamak” üzerinden “kapasitesiz sakat” imajını yıkarak eşitlenme isteğidir. Daha fazla çalışan sakatlar kendilerini kabul ettirme sürecini başlatmak ya da hızlandırmak istemektedirler. Güven ve kendini kabul ettirme olguları muhakkak ki her çalışan için işlemektedir. Fakat “sakat yapamaz” algısı sebebiyle bu süreç sakatlar için daha uzun, risklerle dolu ve en başa dönme ihtimali içermektedir.
Bunlara ek olarak kamuda çalışan sakatların en sık rastladığı diğer ayrımcılıklar mobing, fiziksel yetersizlik ve tecrittir. Mobing, sakat çalışanlara iki nedenle uygulanmaktadır. Birincisi, sakat çalışanların diğer çalışanlar gibi mobbing uygulamalarına karşılık veremeyecekleri düşüncesidir. Ayrıca bu yöntemle yönetici-çalışan arasındaki hiyerarşi pekişir ve tüm çalışanların “ders alması” sağlanır. İkincisi ise sakat çalışanlar eşitlik ya da iyileştirme talep ettiklerinde mobbing süreci derinleşerek devam etmekte ve taleplerin önünün kesilmesi sağlanmaktadır. Bir diğer ayrımcılık unsuru fiziksel yetersizliktir. Yüzlerce örnek verilebilir bu noktada, biz sadece bir tanesini verelim: örneğin körlerin bilgisayar kullanmalarını olanaklı kılan ekran okuyucu program kamu kurumlarınca satın alınmıyor ve körler bu programı crack’li şekilde kullanıyorlar. Bununla birlikte kurum programları körler için uygun olmadığından crack’li ekran okuyucu program kullanılsa dahi körler kurum programlarını kullanamıyorlar.
Kamuda yine sıklıkla rastlanabilecek bir diğer örnek tecrittir. Sakat çalışanların göz önünde olmaması isteğinin iki nedeni bulunmaktadır. Birincisi, sakat çalışanların fiziksel varlığı diğer çalışanlarda vicdan, nefret, yardım etmek zorunda kalmama isteği gibi türlü hisleri harekete geçirmekte, bu sebepten tecrit edilmelerinin kurum işleyişi açısından daha sağlıklı olacağı düşüncesi ortaya çıkmaktadır. İkincisi ise ana talebin maaşlarını alıp gitmesi ve iş yapmaması istenen bir kesimin göz önünde olmasının gerek olmadığı yönündedir.
Bu yazı daha da uzayabilir fakat burada noktalamak ve yazının sizlerin deneyimleriyle zenginleşmesini isteriz. Yukarıda aktarıldığı üzere, özel sektör ATM çalışanlığı sistemini ürettiğinden ve çoğu zaman da ceza ödemeye razı geldiğinden özel sektördeki hususi ayrımcılıkları öğrenebilmemiz çok güç. Doğruluğunu test etmek imkansız olsa da özel sektörde çalışanların %90’ının gerçekte çalışmadıklarını hepimiz duymuşuzdur. Peki, sizler iş hayatında ne tür uygulamalarla karşı karşıya kaldınız, kalıyorsunuz? Sadece kendi deneyimleriniz değil, duyduğunuz, şahit olduğunuz başka deneyimler de yazıya yön verecektir.
Bu hafta iş hayatı üzerine odaklanacağız.
Hemen belirtelim, iş hayatı ile iş hayatına girme konularını ayırdık. İleriki haftalarda iş hayatına giriş etrafındaki zorlukları da tartışıyor olacağız. Bu ayrımı neden yaptığımız sorusuna gelirsek, Türkiye’deki sosyal politikaların genel tavrının istatistiklere odaklanması (sakatların yüzde şu kadarının istihdam edildiği, kamuda şu kadar alım yapılacağı gibi) ve ayrımcılıkların iş hayatına girdikten sonra sona ermemesi hatta başka boyutlarda ve şiddetlerde devam etmesi bizi bu ayrıma götürmüştür.
Çalışma hayatı ekonomik getiriden daha fazlası olarak kabul görür. Zira insanlar istihdama göre kategorize edilir. Sınıf, statü, güç vb. ayrımlar istihdam etrafında gerçekleşir. Dolayısıyla, çalışma hayatı alanından dışlananlar ekonomik, politik ve sosyal yönden dezavantaj kümelerini oluşturur. Peki bir sakat istihdam edildiği zaman sosyal politika aktörlerinin iddia ettiği gibi her sorun halloluyor mu? Hemen cevap verelim, hayır hallolmuyor hatta farklı sorunlar da ortaya çıkıyor.
Bu yazıda özel ve kamu sektörünü ayrı ayrı incelemeye ve sakatların yaşadıkları ayrımcılıklara işaret etmeye çalışacağız. Özel sektör kanun gereği 50 ve daha fazla işçi sahipse %3, kamu ise %4 oranında sakat çalıştırmak zorundadır. Fakat özel sektör, bu kanuna uymayarak kotasını doldurmayıp ceza ödemeye razı kalmakta ya da “ATM çalışanlığı” denilen sistemi devreye sokarak maaşı ya da sadece sigortayı ödeyip sakat kişinin işe gelmemesini sağlamaktadır. “ATM çalışanlığı” özel sektörün bulduğu bir formül olup kağıt üzerinde sakat kişiyi istihdam etmek ve iş yerine gelmemesini sağlamanın adıdır. “ATM çalışanlığı” işsiz sakatlara 2 farklı “olanak” vaadetmektedir. İlki maaşının, ikincisi ise sadece sigortasının ödenmesidir. Bu şekilde sakat kişi sosyal güvenlik haklarından faydalanmaya devam etmektedir. ATM çalışanlığı özel sektöre ise çok daha fazla şey vaadetmektedir. İlki, özel sektör bu yöntemle İŞKUR’a ceza ödemekten kurtulmaktadır. İkincisi kapitalizm imajının dışında konumlanan sakatlar çalışma mekanından estetik kaygılar sebebiyle uzak tutulmaktadır. Üçüncüsü, özel sektör sakatların iş güvenliğini sağlama zorunluluğundan kurtulmaktadır. Dördüncüsü, ATM çalışanlığı ile özel sektör, işi ve iş yerini sakatlara göre dizayn etme maliyetinden kurtulmakta ve kapasitesine güvenmediği bir çalışan kümesi olan sakatları iş yerinden uzakta tutarak kar odaklılık düşüncesini sürdürmektedir.
Özel sektör, çalışanın kuruma vereceği kar zarar dengesini dikkate aldığında sakat çalışanın iş yerine gelmemesinin ve emek sürecine katılmamasının zararı önlediğini düşünüyor. Özel sektörün ATM çalışanlığı tercihinin altındaki en önemli nedenlerden biri estetik kaygılardır. Kapitalizmin güçlü ve sağlıklı beden imajı sakat kişilerce karşılanamadığı için özel sektörden fiziksel durumları sebebiyle dışlanmaktadırlar. Estetik görünmeyen bedenin iş yerinde varolması özel sektörün ideallerine bir saldırı haline gelir. Sakatların daha fazla iş kazası yapma olasılığı düşüncesi özel sektörün bir diğer kaygısıdır. Sakat çalışanları işe davet etmeyerek yaşanacak iş kazalarını sıfırladığını düşünen özel sektör, olası bir kazada tazminat ödeme ihtimallerinin de bu şekilde azaldığını düşünmektedir. İş güvenliği kaygısı, sakatlara olan güvensizlik sebebiyle iş yerine davet etmeme şeklinde vücut bulan bir tür savunma mekanizmasıdır. Kurumlar kanuni olarak sakatların ihtiyaçlarına göre fiziki düzenlemeler yapmak zorundadır. Ne var ki, bu zorunluluğun ek bir maaliyet getirmesinden dolayı özel sektör ATM çalışanlığı sistemini kullanmaktadır. Şüphesiz ki özel sektör kar getireceğini düşündüğü herhangi bir konuya yatırım yapmaktadır. Sakatlar için yapılacak fiziki düzenlemeler ise özel sektör tarafından “ölü yatırım” olarak tanımlandığı için sakatların işyerine davet edilmemesi tercih edilmektedir.
Özel sektörün ATM çalışanlığı haricindeki diğer formülü “sağlam sakat” arayışıdır. Sağlam sakat kavramı fiziksel olarak sakat gibi görünmeyen, dışarıdan sakat olduğu düşünülmeyen ya da tercihen geçmişte iç hastalık geçiren fakat günümüzde etkilerini hissetmeyen ama buna rağmen 40% raporu olan sakatları içermektedir. Sakat çalışanlarından sakat imajının dışında konumlanmasını talep eden özel sektör, gerek fiziksel olarak gerekse de çalışma performansı açısından diğer çalışanları aratmayacak sakat çalışanlar aramaktadır. Özel sektör bu çalışanı bulamazsa, diğer çalışanlarını rapor almaları için zorlayabilmektedir. İstediği performansla çalışabilecek sakat çalışanı bulamayacağını düşünen özel sektör, geçmişte hastalık geçiren çalışanlarını tespit edip rapor almalarını sağlayarak kadrolarını doldurmaktadır. Bu şekilde, özel sektör idealindeki sakat çalışanı yaratarak kar maksimizasyonunun sekteye uğramasını engellemektedir.
Özel sektör genelde sakat kişileri iş yerine çağırmamakta ve kendi formüllerini bulmaktadır. Kağıt üzerinde varolan sakat çalışanların üretecekleri verime baştan inanılmamaktadır. Peki, kamu sektöründe durum nasıl? Çoğu sakat bireyin tercihi olan kamu sektöründe tür uygulamalar/ayrımcılıklar ve baskılarla karşılaşılmaktadır?
Kamuda sakatlar için 3 tür çalıştırma biçiminin bulunduğunu söylemek mümkündür: (1) Kalifiye olmayan işlerde çalıştırma; (2) Hiç iş yaptırmama; (3) Kapasitenin üzerinde çalıştırma. Angarya olarak tanımlanabilecek “kalifiye olmayan işlerde çalıştırma” durumu hiçbir çalışanın istemediği, “olmasa da olur” tipinde ya da sakat çalışanın boş durmamasını sağlayacak, çalışıyor gösterecek işlerdir. Hiç iş yaptırmama durumu ise sakat kişiye olan güvensizlikten kaynaklanmaktadır. Sakat çalışanlar ya iş hayatları boyunca iş yapmadan kuruma gelip gitmekte ya da iş hayatlarının belli periyotlarında, amirlere de bağlı olarak, bu ayrımcılığa maruz kalabilmektedirler. Son olarak kapasitenin üzerinde çalıştırma durumu, engel durumunun tanınmamasından, engel durumuna inananılmamasından ya da baskı aracı kaynaklı olarak gelişmiş bir başka çalıştırma tipini yansıtmaktadır.
Kamu sektörünün barındırdığı bürokratik kültürü ve süreçleri sakat çalışanlar için ayrı bir dinamikle çalışmaktadır. Kamu sektöründeki hiyerarşi üretimi sakat çalışanlar için iki temel noktada ayrımcılığa dönüşmektedir. Birincisi, sakat çalışanlar kamuda diğer çalışanlarla aynı poziyonda çalışsalar dahi en alt statüdeki çalışan damgası taşımaktadırlar. En alt statü damgası kendisini yaklaşımda, hitapta ve genel iş pratiklerinde göstermektedir. Örnek olarak sakat değilseniz çalışma arkadaşlarınız size Tolga Bey derken, sakatsanız çok rahat bir şekilde daha ilk tanışmada “Tolga” diye seslenebilir. İkincisi, kamu sektörü sakat çalışanlara hata odaklı bir tavır geliştirmektedir. Hatanın kollanması, sakat çalışanlar ile diğer çalışanlar arasında hiyerarşiyi derinleştirmektedir. Bu sebeple sakat çalışanlar sürekli tetikte kalarak ve tehdit altında çalışma hayatlarını sürdürmektedirler.
Peki bu tür ayrımcılıklara karşı sakat çalışanlar neler yapar? Kamuda çalışan sakatlar en alt statüde görülme eğilimini azaltmak ve eşitlenmek ya da eşite yakın görülmek için türlü stratejiler geliştirebilmektedir. Bunlardan ilki, sakat çalışanı alt statüde görme eğilimine karşı eğitimlerine devam etmektir. Dışarıdan liseye, Açıköğretim’den üniversiteye devam etmek ya da ikinci üniversiteyi okumak en sık gözlenen stratejidir. Sakat çalışanlar diplomalarıyla anılmak ve aynı diplomaya sahip çalışanlara gösterilen tutumlara kendilerine de gösterilmesini talep etmektedirler. Ne var ki, bu stratejinin çalıştığını söylemek güçtür. Zira statü ve maaş iyileştirmesi alan sakatlara, diğer çalışanlar tarafından “aynı maaşı aldıkları” gerekçesiyle tepki gösterilmektedir(!). İkincisi, hata odaklılığa karşı iş yerinde daha fazla çalışmaktır. Daha fazla çalışmanın genel motivasyonu, “sakat gibi algılanmamak” üzerinden “kapasitesiz sakat” imajını yıkarak eşitlenme isteğidir. Daha fazla çalışan sakatlar kendilerini kabul ettirme sürecini başlatmak ya da hızlandırmak istemektedirler. Güven ve kendini kabul ettirme olguları muhakkak ki her çalışan için işlemektedir. Fakat “sakat yapamaz” algısı sebebiyle bu süreç sakatlar için daha uzun, risklerle dolu ve en başa dönme ihtimali içermektedir.
Bunlara ek olarak kamuda çalışan sakatların en sık rastladığı diğer ayrımcılıklar mobing, fiziksel yetersizlik ve tecrittir. Mobing, sakat çalışanlara iki nedenle uygulanmaktadır. Birincisi, sakat çalışanların diğer çalışanlar gibi mobbing uygulamalarına karşılık veremeyecekleri düşüncesidir. Ayrıca bu yöntemle yönetici-çalışan arasındaki hiyerarşi pekişir ve tüm çalışanların “ders alması” sağlanır. İkincisi ise sakat çalışanlar eşitlik ya da iyileştirme talep ettiklerinde mobbing süreci derinleşerek devam etmekte ve taleplerin önünün kesilmesi sağlanmaktadır. Bir diğer ayrımcılık unsuru fiziksel yetersizliktir. Yüzlerce örnek verilebilir bu noktada, biz sadece bir tanesini verelim: örneğin körlerin bilgisayar kullanmalarını olanaklı kılan ekran okuyucu program kamu kurumlarınca satın alınmıyor ve körler bu programı crack’li şekilde kullanıyorlar. Bununla birlikte kurum programları körler için uygun olmadığından crack’li ekran okuyucu program kullanılsa dahi körler kurum programlarını kullanamıyorlar.
Kamuda yine sıklıkla rastlanabilecek bir diğer örnek tecrittir. Sakat çalışanların göz önünde olmaması isteğinin iki nedeni bulunmaktadır. Birincisi, sakat çalışanların fiziksel varlığı diğer çalışanlarda vicdan, nefret, yardım etmek zorunda kalmama isteği gibi türlü hisleri harekete geçirmekte, bu sebepten tecrit edilmelerinin kurum işleyişi açısından daha sağlıklı olacağı düşüncesi ortaya çıkmaktadır. İkincisi ise ana talebin maaşlarını alıp gitmesi ve iş yapmaması istenen bir kesimin göz önünde olmasının gerek olmadığı yönündedir.
Bu yazı daha da uzayabilir fakat burada noktalamak ve yazının sizlerin deneyimleriyle zenginleşmesini isteriz. Yukarıda aktarıldığı üzere, özel sektör ATM çalışanlığı sistemini ürettiğinden ve çoğu zaman da ceza ödemeye razı geldiğinden özel sektördeki hususi ayrımcılıkları öğrenebilmemiz çok güç. Doğruluğunu test etmek imkansız olsa da özel sektörde çalışanların %90’ının gerçekte çalışmadıklarını hepimiz duymuşuzdur. Peki, sizler iş hayatında ne tür uygulamalarla karşı karşıya kaldınız, kalıyorsunuz? Sadece kendi deneyimleriniz değil, duyduğunuz, şahit olduğunuz başka deneyimler de yazıya yön verecektir.