Zihinsel engellilerin ve akıl hastalarının engelliler arasında özellikle korunmaya muhtaç bir kategori oluşturduğu tartışılmaz bir gerçektir. Kendi özbakımını yerine getiremeyen ve savunmasını yapamayan çifte dezavantajlı kimselerin özel olarak korunması ihtiyacı tartışmasızdır. Engellinin sakatlığı zihinsel gerilik yada akıl hastalığı ise engellinin toplum dışına itilmesi, bakım ve/veya rehabilitasyon ile tedavi amaçlı kurumlara yerleştirilmeleri ve bu yönde fiziksel, duygusal, cinsel ve kurumsal şiddete maruz kalması daha sık görülmektedir. Şiddetin uygulandığı yer bakımından engellinin gözden uzak olarak izole edildiği kurumların bizzat kendisi bazı durumlarda bu kişilerin maruz kaldığı istismarı şiddetlendirir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 3 şubat 2005 tarihinde kabul ettiği Yetişkin ve Çocuk Engellilerin İstismardan Korunmasına dair kararda bu husus gözetilmiştir.
Ancak kendi haklarını savunamayan kişiler açısından önemli olanın sıkı bir denetim olduğunu söylemeliyim. Zira bu kişilerin bakım evlerinde –rehabilitasyon merkezlerine göre nispeten daha küçük ve ev ortamı yaratışmış alanlar- yaşamalarının bu istismarları azaltacağı iddia edilmişse de, insan faktörü işin içine girince denetimin muhakkak olduğu ortaya çıkıyor. Söz konusu bakım evlerinin ise kamu kurumları yerine özel kişilerce işletilmesinin daha pratik olacağı iddia edilmekteydi.
Bakımı yapanların eğitimi, ekonomik durumu kesinlikle önemli olsa da, güçlü ile güçsüzün bir arada olduğu yerde baskının da olabileceği akıldan çıkarılmamalı. İngiltere’de bu tarz bakım evlerinde yaşananlar Sutton Raporuyla bir kez daha ortaya döküldü.( http://www.telegraph.co.uk/news/graphics/2007/01/17/SUTTON_MAIN_REPORT.pdf ) Sonuç mu: Tecavüz, istismar, dayak ve kötü muamele.
Uluslararası Zihinsel Engellilik ve Psikiyatride İnsan Hakları Kuruluşunun (MDRI) 28 Eylül 2005 tarihinde yayınlanan “Kapalı Kapılar Ardında:Türkiye’nin Psikiyatri Kurumları, Rehabilitasyon Merkezleri ve Yetimhanelerinde Yaşanan İnsan Hakları İhlalleri adlı raporu hatırlatmak istiyorum. Ülkemizin durumunu gözler önüne seren bu raporun verdiği mesaj acil olarak önlem alınmasının gerektiği idi.
Avrupa Birliği Komisyonunun desteği ile Sivil Toplum Kuruluşlarının hazırladığı “Toplumun İçinde:Engelliler için Toplum Temelli Yatılı Bakım Alternatifleri Avrupa Araştırma Girişiminin Sonuç ve Tavsiyeleri” çalışmasında toplum temelli hizmetlerin geliştirilmesinin iki ana temele dayandığı belirtilmektedir: Eşit Vatandaşlık ve Topluma Katılım.
Bu iki temel değere ulaşmak için, bu çalışmanın verdiği anahtar kavramlar; verilen hizmetin ve servis sisteminin bireyin ihtiyaçlarını dikkate alması anlamında saygı; sunulan hizmetlerin ve yardımların bireyin seçim yapmasını mümkün kılmasına dönük seçim; engelli bireyin topluma -özellikle de kendisini ilgilendiren hizmetlere dair karar alma ve denetim sürecine- tam ve eşit katılımı; engellinin mümkün olduğunca kimseye bağımlı kalmadan yaşaması anlamında bağımsızlık ve sunulacak hizmetlerin yerel ve bölgesel sorumluluğudur.
Zihinsel engelli bireyin maruz kaldığı kurumsal şiddetin önlenmesi yolunda zihinsel engelli bireyin bir hak öznesi ve diğer kimselerle eşit değerde insan haklarının maliki olduğunun kabul edilmesiyle büyük bir yol alınacaktır. Bu kurumlarda ki yaşam koşullarını yetersiz personel veya maddi kaynak yokluğuna bağlamak, devletin bu yönde ki sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Zira bu noktada ihlal edilen haklar yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağıdır. Dolayısıyla bu hizmetlerin yerine getirilmesinde maddi koşulların mazeret olarak ileri sürülememesi gerekmektedir. Ve bu kimselerin bakımının kamu kuruluşları dışında yapılması da Devletin ihlal edilen insan haklarını koruma görevini ortadan kaldırmaz. Zira devlet, insan haklarını ihlal etmemekle yükümlüyken, aynı anda özel kişi ve kurumlardan kaynaklanan ihlalleri de önlemelidir.
Özürlüler Kanununun 7. maddesinin gerekçesinde zikredilen özel kişilerinin bakım hizmetlerine katılımının yaygınlaştırılarak, müteakiben devletin bu alandan çekilmesi niyeti özel kişilerin bakım hizmetlerinde ağırlıklı rolü üstleneceği göstermektedir. Ancak İngiltere’deki durumu göz önünde tutarak bunun çözüm olmadığını da bilmeliyiz. Dolayısıyla özel kişilerin verdiği bakım hizmetlerinden devletin sorumlu olduğu, denetim ve izleme görevinin bu yönde önem kazandığı unutulmamalıdır. Özel kişilerin vereceği bakım hizmetinde çalışan personelin haklarının korunması, yoğun ve ağır çalışma koşullarının düzenlenmesi, hizmet içi eğitim yapılması gerekir. Bu düzenlemeler hizmeti alacak engelli bireyin hakkını koruyacaktır.
Bu kurumlarda çalışan personele ve zihinsel engellilerin ailelerine insan hakları eğitimin verilmesi, farkındalığın artırılması yanında kurumların ve yeni açılacak özel bakım servislerinin bağımsız kurullarca denetlenmesi hak ihlallerini önlemek yönünde önemli bir adım olacaktır.Özürlüler Yasası bu anlamda bir imkanı barındırdığından hazırlanan yönetmeliklerde denetimin, bağımsız denetim kurullarınca -içinde engelli ve yakınlarının temsilcilerinin de bulunduğu- yapılması yönünde bir düzenleme hak ihlallerini önlemek yolunda önemli bir adım olacaktır
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 3 şubat 2005 tarihinde kabul ettiği Yetişkin ve Çocuk Engellilerin İstismardan Korunmasına dair kararda bu husus gözetilmiştir.
Ancak kendi haklarını savunamayan kişiler açısından önemli olanın sıkı bir denetim olduğunu söylemeliyim. Zira bu kişilerin bakım evlerinde –rehabilitasyon merkezlerine göre nispeten daha küçük ve ev ortamı yaratışmış alanlar- yaşamalarının bu istismarları azaltacağı iddia edilmişse de, insan faktörü işin içine girince denetimin muhakkak olduğu ortaya çıkıyor. Söz konusu bakım evlerinin ise kamu kurumları yerine özel kişilerce işletilmesinin daha pratik olacağı iddia edilmekteydi.
Bakımı yapanların eğitimi, ekonomik durumu kesinlikle önemli olsa da, güçlü ile güçsüzün bir arada olduğu yerde baskının da olabileceği akıldan çıkarılmamalı. İngiltere’de bu tarz bakım evlerinde yaşananlar Sutton Raporuyla bir kez daha ortaya döküldü.( http://www.telegraph.co.uk/news/graphics/2007/01/17/SUTTON_MAIN_REPORT.pdf ) Sonuç mu: Tecavüz, istismar, dayak ve kötü muamele.
Uluslararası Zihinsel Engellilik ve Psikiyatride İnsan Hakları Kuruluşunun (MDRI) 28 Eylül 2005 tarihinde yayınlanan “Kapalı Kapılar Ardında:Türkiye’nin Psikiyatri Kurumları, Rehabilitasyon Merkezleri ve Yetimhanelerinde Yaşanan İnsan Hakları İhlalleri adlı raporu hatırlatmak istiyorum. Ülkemizin durumunu gözler önüne seren bu raporun verdiği mesaj acil olarak önlem alınmasının gerektiği idi.
Avrupa Birliği Komisyonunun desteği ile Sivil Toplum Kuruluşlarının hazırladığı “Toplumun İçinde:Engelliler için Toplum Temelli Yatılı Bakım Alternatifleri Avrupa Araştırma Girişiminin Sonuç ve Tavsiyeleri” çalışmasında toplum temelli hizmetlerin geliştirilmesinin iki ana temele dayandığı belirtilmektedir: Eşit Vatandaşlık ve Topluma Katılım.
Bu iki temel değere ulaşmak için, bu çalışmanın verdiği anahtar kavramlar; verilen hizmetin ve servis sisteminin bireyin ihtiyaçlarını dikkate alması anlamında saygı; sunulan hizmetlerin ve yardımların bireyin seçim yapmasını mümkün kılmasına dönük seçim; engelli bireyin topluma -özellikle de kendisini ilgilendiren hizmetlere dair karar alma ve denetim sürecine- tam ve eşit katılımı; engellinin mümkün olduğunca kimseye bağımlı kalmadan yaşaması anlamında bağımsızlık ve sunulacak hizmetlerin yerel ve bölgesel sorumluluğudur.
Zihinsel engelli bireyin maruz kaldığı kurumsal şiddetin önlenmesi yolunda zihinsel engelli bireyin bir hak öznesi ve diğer kimselerle eşit değerde insan haklarının maliki olduğunun kabul edilmesiyle büyük bir yol alınacaktır. Bu kurumlarda ki yaşam koşullarını yetersiz personel veya maddi kaynak yokluğuna bağlamak, devletin bu yönde ki sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Zira bu noktada ihlal edilen haklar yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağıdır. Dolayısıyla bu hizmetlerin yerine getirilmesinde maddi koşulların mazeret olarak ileri sürülememesi gerekmektedir. Ve bu kimselerin bakımının kamu kuruluşları dışında yapılması da Devletin ihlal edilen insan haklarını koruma görevini ortadan kaldırmaz. Zira devlet, insan haklarını ihlal etmemekle yükümlüyken, aynı anda özel kişi ve kurumlardan kaynaklanan ihlalleri de önlemelidir.
Özürlüler Kanununun 7. maddesinin gerekçesinde zikredilen özel kişilerinin bakım hizmetlerine katılımının yaygınlaştırılarak, müteakiben devletin bu alandan çekilmesi niyeti özel kişilerin bakım hizmetlerinde ağırlıklı rolü üstleneceği göstermektedir. Ancak İngiltere’deki durumu göz önünde tutarak bunun çözüm olmadığını da bilmeliyiz. Dolayısıyla özel kişilerin verdiği bakım hizmetlerinden devletin sorumlu olduğu, denetim ve izleme görevinin bu yönde önem kazandığı unutulmamalıdır. Özel kişilerin vereceği bakım hizmetinde çalışan personelin haklarının korunması, yoğun ve ağır çalışma koşullarının düzenlenmesi, hizmet içi eğitim yapılması gerekir. Bu düzenlemeler hizmeti alacak engelli bireyin hakkını koruyacaktır.
Bu kurumlarda çalışan personele ve zihinsel engellilerin ailelerine insan hakları eğitimin verilmesi, farkındalığın artırılması yanında kurumların ve yeni açılacak özel bakım servislerinin bağımsız kurullarca denetlenmesi hak ihlallerini önlemek yönünde önemli bir adım olacaktır.Özürlüler Yasası bu anlamda bir imkanı barındırdığından hazırlanan yönetmeliklerde denetimin, bağımsız denetim kurullarınca -içinde engelli ve yakınlarının temsilcilerinin de bulunduğu- yapılması yönünde bir düzenleme hak ihlallerini önlemek yolunda önemli bir adım olacaktır