Türkiyede nüfusun %18i çeşitli ruhsal sorunlarla yaşamının en az bir döneminde ruh sağlığı kurumlarına başvurmakta. 1,5 milyon civarında ise zihinsel engelli birey olduğu bilinmekte. Yakınları de hesaba katıldığında en az 20 milyon kişinin bu sorundan doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendiği söylenebilir. Bu kişiler toplum içerisinde ve hizmet aldıkları kurumlarda pek çok insan hakkı ihlaline maruz kalmakta, başvurabilecekleri destek mekanizmaları ise oldukça az.
HUKUKİ EHLİYET SINIRLAMALARI, VESAYET VE MEDENİ HAKLARDAKİ KISITLAMALAR:
Türkiye'de başta Anayasa olmak üzere, Medeni Kanun ve diğer mevzuatta zihinsel ve ruhsal (psikososyal) engellilerin hukuki ehliyetlerini kısıtlayıcı düzenlemeler yer almaktadır. Hukuki ehliyetin kısıtlanması bu gruptaki engellilerin diğer yurttaşlarla eşit haklardan yararlanmalarının önündeki en önemli engeli oluşturmaktadır. Türkiye'nin imzalayıp yürürlüğe koyduğu ve Anayasanın 90. maddesi gereği üstün iç hukuk normu niteliğindeki BM Engelli Hakları Sözleşmesi'nin 12 maddesine açık aykırılık teşkil eden psikososyal engellilerin kısıtlanması ve vesayete ilişkin mevzuat, insan haklarına aykırı ve ayrımcı bir düzenleme olup değiştirilmesi gerekmektedir.
DAMGALAMA VE AYRIMCILIK:
Ruhsal sorunlar yaşayan ve zihinsel engelli bireyler yaşamın her alanında, toplum içerisinde ve hizmet aldıkları kurumlarda ciddi boyutlarda damgalama ve ayrımcılığa maruz kalmakta, çoğu kez bununla mücadele edebilmelerini sağlayacak mekanizmalar bulunmamaktadır. Ruh sağlığı sorunları toplumumuzda halen bir tabudur ve pek çok kişi damgalama ve ayrımcılığa maruz kalmamak için yaşadıkları sorunları gizlemektedir. Yapılan araştırmalara göre hekimler bile bir şizofreni hastası ile komşu olmayı istememektedir. Ruhsal ve zihinsel sorunlar yaşayan bireylere yönelik damgalama ve ayrımcılığın ortadan kalkabilmesi için kapsamlı bilgilendirme kampanyalarına ihtiyaç vardır.
SOSYAL DIŞLANMA:
Yukarıda özetlenen toplum çapındaki damgalama ve ayrımcılık nedeniyle ruhsal sorunlar yaşayan ve zihinsel engelli bireyler çoğunlukla yalıtılmış yaşamlar yaşamakta ve toplumsal yaşamın pek çok alanının dışında kalmaktadır. Türkiyenin belirli bölgelerinde psikososyal ya da zihinsel engelli bireyleri evin dışarına bile çıkarmayan aileler bulunmaktadır. Söz konusu kişiler için sosyal içermenin hayata geçirilebilmesi için kapsamlı kampanya ve politikalara ihtiyaç vardır.
EKONOMİK DIŞLANMA:
Türkiyede 50 kişinin üzerinde çalışanı bulunan işyerleri için %3 oranında engelli birey çalıştırma koşulu vardır. Ancak işyerleri damgalama ve ayrımcılık sebebiyle genellikle çok görünür olmayan küçük fiziksel engellilik durumlarını tercih etmektedir. Psikososyal ve zihinsel engelli bireyler tamamen bu kotanın dışında kalmaktadır. Bunun sonucu olarak ise oldukça iyi bir eğitim almış ve üniversite mezunları da dahil olmak üzere psikososyal engelli bireyler oldukça ciddi bir yoksullukla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Zihinsel engelli bireyler ise genellikle üniversite eğitimi alamamaktadır. Yine de yapabilecekleri işler olduğu hale istihdam politikalarında tercih edilmemektedirler. Söz konusu psikososyal ve zihinsel engelli bireyler için ayrı bir kotaya ya da bir alt kotaya ihtiyaç vardır. Yeni bir uygulama olan korumalı işyerleri teşvik ediliyor olsa psikososyal ya da zihinsel engelli bireyler için başarılı örnekler henüz çok azdır. Korumalı işyeri kavramının kendisinin yine yalıtıcı bir özelliğinin olması da ayrı bir inceleme ve tartışma konusudur. Psikososyal ve zihinsel engelli bireylerin toplumun diğer fertleriyle birlikte üretken olabilecekleri ve ekonomik olarak güçlenebilecekleri bir istihdam modelinin acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.
TEDAVİYE ERİŞİM:
Türkiyede ruh sağlığı hizmetleri ve zihinsel engelli bireylere yönelik hizmetler halen ağırlıklı olarak kurum-temellidir. Bunun sonucu olarak bu tür sorunlar yaşayan kişiler bölgesel ruh sağlığı hastanelerine erişebilmek için kilometrelerce yol kat etmek zorunda kalmakta, tedavi süreçleri boyunca yaşadıkları çevreden kopmaktadırlar. Zihinsel engelli bireyler için ise yatılı bakım ve rehabilitasyon merkezleri bulunmaktadır. Bunlar da yine ulaşılması güç bölgelerdedir.
2010 yılında açıklanan ulusal ruh sağlığı eylem planına göre toplum-temelli ruh sağlığı hizmetlerine geçilmesi öngörülmektedir. Buna göre Türkiyenin tüm illerinde toplum ruh sağlığı merkezleri açılmaktadır. Bu merkezler ayaktan tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sunmaktadır. RUSİHAK olarak yaptığımız saha araştırmalarına göre bu merkezlere devam eden kişilerin hastaneye yatış oranlarında ciddi bir düşüş görülmektedir. Bu oldukça olumlu bir gelişmedir. Ancak bu merkezlerde de hakim olan model ruhsal rahatsızlıkları bir bozukluk olarak gören tıbbi modeldir. Halbuki bu model gelişmiş ülkelerde yerini söz konusu rahatsızlıkları toplumun örgütlenme biçiminden kaynaklanan bir engellilik durumu olarak gören sosyal modele bırakmaktadır. Bu modelin Türkiyede sağlanan tüm hizmetlerde baskın hale gelmesi gerekmekte, tüm toplumsal yaşamın buna göre örgütlenmesi gerekmektedir. Ancak bu başarılabilirse iyileşme yönelimli tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri hayata geçirilebilir. Mevcut modelde iyileşme bir olanak olarak gerçekleşememektedir.
Ailesi olmayan, kronik olarak hasta olduğu düşünülen kişiler ve zihinsel engelli bireyler de sıklıkla devletin kurumlarından özel bakım merkezlerine yönlendirilmektedir. Söz konusu kurumlar oldukça keyfi uygulamaların hakim olduğu yerlerdir ve çoğu zaman kişinin yaşamaya alışık olduğu yerlerden çok uzaktadırlar. Coğrafi olarak yaygın, kişileri yaşadıkları yerlerden yalıtmayan, yatılı bakım ve tedavi süresini minimuma indiren, ekonomik olarak ulaşılabilir hizmetlere çok ciddi bir ihtiyaç vardır.
Psikososyal ve zihinsel engelli bireylere yönelik tedavi hizmetlerinin insan haklarına duyarlı olup olmadığının tespit edilebilmesi, insan hakları ihlallerinin önlenebilmesi için bağımsız ve sivil bir izleme mekanizmasının hayata geçirilmesi gerekmektedir.
REHABİLİTASYONA ERİŞİM:
Tedaviye erişimde yaşanan sıkıntılara benzer bir biçimde ruhsal ve zihinsel sorunlar yaşayan bireyler süreğen bir rehabilitasyon hizmetine çoğunlukla erişememektedir. Bu da sadece ilaç ve elektroşoka dayalı mevcut tedavi sisteminin ciddi bir iyileşmeyle sonuçlanmamasına sebep olmaktadır. Psikoterapi ülkemizde halen oldukça lüks bir uygulamadır, hiçbir sigorta psikoterapi gibi rehabilitasyon hizmetlerini kapsamamaktadır, hatta psikiyatri dışındaki disiplinler (psikoloji, sosyal hizmetler, vb.) meşru disiplinler olarak görülmemektedir ve kurumlarda bu alanlarda işini yapabilen uzman sayısı çok azdır. İyileşme nosyonuyla şekillenen, kişilerin zayıf yanlarının yanısıra güçlü yanlarını ve potansiyellerini de dikkate alan, teşvik eden iyileşme yönelimli rehabilitasyon süreçlerine çok ciddi ihtiyaç vardır.
EĞİTİM HAKKI:
Psikososyal engelli bireylerin yaşadıkları sorunlar nedeniyle eğitim yaşamları genellikle yarım kalmakta, erişebilecekleri olanaklar adeta ellerinden alınmaktadır. Pek çok kişi üniversite yaşamını yarıda bırakmak zorunda kalmakta, merkezi sınav sistemlerinde kendilerine yönelik pozitif ayrımcılık uygulamaları olmadığından sistemin dışına itilmektedirler. Zihinsel engelli bireyler için ise 18 yaşından sonra herhangi bir eğitim olanağı (mesleki eğitim, vb.) bulunmamaktadır. Özellikle 18 yaşından sonra bu bireylere yönelik meslek edindirme çalışmalarına ve üniversite yaşamını sürdürebilmeleri için pozitif ayrımcılık uygulamalarına ciddi ihtiyaç vardır.
KATILIM HAKKI:
Psikososyal ve zihinsel engelli bireyler kendileri ile ilgili hiçbir karar sürecine katılamamaktadır. En basitinden teşhisleri ve tedavi süreçleri ile ilgili bir bilgilendirilme olanağına bile sahip değiller. Bu kişiere genellikle anlamazlar mantığıyla yaklaşılmakta, çocuk gibi görülmekte ve dolayısıyla kendileri ile ilgili karar süreçlerine katılımları teşvik edilmemektedir. Bu sebepten ötürü en temel demokratik haklarından mahrum kalmaktadır. Tedavi ve rehabilitasyon kurumlarında ve toplum içerisinde, bu kişilere yönelik politikaları belirlerken sorun yaşayan kişilerin ve kendilerinden oluşan STKların bizzat karar süreçlerine katılımı şarttır.
BARINMA İLE İLGİLİ SORUNLAR:
Ruh sağlığı alanında sorun yaşayan teşhis almış veya almamış bireyler, özellikle kadınlar, aile içinde veya yaşadıkları çevrede şiddete (ve tecavüze) uğradıklarında başvurabileceği bir kurum, ona bu durumda danışmanlık ve destek verecek, kendiliğinden harekete geçecek bir sistem ihtiyacı bulunmaktadır. Var olan kadın sığınakları teşhis almış kişilere destek olmak ve ihtiyaca cevap vermekten uzaktır.
İŞE DÖNÜŞ İÇİN REHABİLİTASYON:
Bir işte çalışırken ruhsal sorun yaşayan, hastaneye yatıp tedavi olan kişiler ilaçlı tedaviye olumlu yanıt verdiklerinde yeniden işlerine dönebilmek için bir rehabilitasyon ve destek sürecine ihtiyaç duymaktadır. İş-kur ve işyerlerinin, toplumun bu konuda bilgilendirilmesi, bu tür bir destek mekanizmasının oluşması, iş kaybını ve ruhsal sorun yaşayan bireylerinde toplum içinde üretken bir biçimde hayatlarına devam etmesi için gereklidir.
Yukarıda özetlenen tüm haklar aslında Türkiyenin de 2009 yılında ilk imzacıları arasında bulunduğu, mecliste de onayladığı Birleşmiş Milletler Engelli Bireylerin Haklarına İlişkin Sözleşme tarafından garanti altına alınan haklardır. Aralarında psikososyal ve zihinsel engelli bireylerin de bulunduğu engelli bireyler tarafından bizzat hazırlanan sözleşme engellilik konusunda kökten bir paradigma değişikliği önermekte, engel durumu ve derecesi ne olursa olsun engelli tüm bireylerin diğer bireylerle her alanda eşit haklara sahip olacakları bir sistemin hayata geçirilmesini şart koşmaktadır. Sözleşmenin hayata geçirilmesi tüm taraf devletlerin yükümlülükleri arasındadır. RUSİHAK olarak söz konusu sistemin hayata geçirilmesi ve bu yapılırken engelli bireyleri temsil eden STKların da sürece dahil edilmesi beklentilerimiz arasındadır.
Tüm engellilik durumlarının bozukluk ya da anormallik olarak algılanmak yerine toplumu zenginleştiren farklılıklar olarak algılandığı bir sistemin hayata geçirilebilmesi ve tüm bu farklılıkların eşit ortamlarda bir arada var olabilmesi umudu ve kararlılığıyla
Bu yazı RUSİHAK (Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği) tarafından hazırlanmıştır. Katkıları için Sakatlık Çalışmaları İnisiyatifi olarak teşekkür ediyoruz.
HUKUKİ EHLİYET SINIRLAMALARI, VESAYET VE MEDENİ HAKLARDAKİ KISITLAMALAR:
Türkiye'de başta Anayasa olmak üzere, Medeni Kanun ve diğer mevzuatta zihinsel ve ruhsal (psikososyal) engellilerin hukuki ehliyetlerini kısıtlayıcı düzenlemeler yer almaktadır. Hukuki ehliyetin kısıtlanması bu gruptaki engellilerin diğer yurttaşlarla eşit haklardan yararlanmalarının önündeki en önemli engeli oluşturmaktadır. Türkiye'nin imzalayıp yürürlüğe koyduğu ve Anayasanın 90. maddesi gereği üstün iç hukuk normu niteliğindeki BM Engelli Hakları Sözleşmesi'nin 12 maddesine açık aykırılık teşkil eden psikososyal engellilerin kısıtlanması ve vesayete ilişkin mevzuat, insan haklarına aykırı ve ayrımcı bir düzenleme olup değiştirilmesi gerekmektedir.
DAMGALAMA VE AYRIMCILIK:
Ruhsal sorunlar yaşayan ve zihinsel engelli bireyler yaşamın her alanında, toplum içerisinde ve hizmet aldıkları kurumlarda ciddi boyutlarda damgalama ve ayrımcılığa maruz kalmakta, çoğu kez bununla mücadele edebilmelerini sağlayacak mekanizmalar bulunmamaktadır. Ruh sağlığı sorunları toplumumuzda halen bir tabudur ve pek çok kişi damgalama ve ayrımcılığa maruz kalmamak için yaşadıkları sorunları gizlemektedir. Yapılan araştırmalara göre hekimler bile bir şizofreni hastası ile komşu olmayı istememektedir. Ruhsal ve zihinsel sorunlar yaşayan bireylere yönelik damgalama ve ayrımcılığın ortadan kalkabilmesi için kapsamlı bilgilendirme kampanyalarına ihtiyaç vardır.
SOSYAL DIŞLANMA:
Yukarıda özetlenen toplum çapındaki damgalama ve ayrımcılık nedeniyle ruhsal sorunlar yaşayan ve zihinsel engelli bireyler çoğunlukla yalıtılmış yaşamlar yaşamakta ve toplumsal yaşamın pek çok alanının dışında kalmaktadır. Türkiyenin belirli bölgelerinde psikososyal ya da zihinsel engelli bireyleri evin dışarına bile çıkarmayan aileler bulunmaktadır. Söz konusu kişiler için sosyal içermenin hayata geçirilebilmesi için kapsamlı kampanya ve politikalara ihtiyaç vardır.
EKONOMİK DIŞLANMA:
Türkiyede 50 kişinin üzerinde çalışanı bulunan işyerleri için %3 oranında engelli birey çalıştırma koşulu vardır. Ancak işyerleri damgalama ve ayrımcılık sebebiyle genellikle çok görünür olmayan küçük fiziksel engellilik durumlarını tercih etmektedir. Psikososyal ve zihinsel engelli bireyler tamamen bu kotanın dışında kalmaktadır. Bunun sonucu olarak ise oldukça iyi bir eğitim almış ve üniversite mezunları da dahil olmak üzere psikososyal engelli bireyler oldukça ciddi bir yoksullukla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Zihinsel engelli bireyler ise genellikle üniversite eğitimi alamamaktadır. Yine de yapabilecekleri işler olduğu hale istihdam politikalarında tercih edilmemektedirler. Söz konusu psikososyal ve zihinsel engelli bireyler için ayrı bir kotaya ya da bir alt kotaya ihtiyaç vardır. Yeni bir uygulama olan korumalı işyerleri teşvik ediliyor olsa psikososyal ya da zihinsel engelli bireyler için başarılı örnekler henüz çok azdır. Korumalı işyeri kavramının kendisinin yine yalıtıcı bir özelliğinin olması da ayrı bir inceleme ve tartışma konusudur. Psikososyal ve zihinsel engelli bireylerin toplumun diğer fertleriyle birlikte üretken olabilecekleri ve ekonomik olarak güçlenebilecekleri bir istihdam modelinin acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.
TEDAVİYE ERİŞİM:
Türkiyede ruh sağlığı hizmetleri ve zihinsel engelli bireylere yönelik hizmetler halen ağırlıklı olarak kurum-temellidir. Bunun sonucu olarak bu tür sorunlar yaşayan kişiler bölgesel ruh sağlığı hastanelerine erişebilmek için kilometrelerce yol kat etmek zorunda kalmakta, tedavi süreçleri boyunca yaşadıkları çevreden kopmaktadırlar. Zihinsel engelli bireyler için ise yatılı bakım ve rehabilitasyon merkezleri bulunmaktadır. Bunlar da yine ulaşılması güç bölgelerdedir.
2010 yılında açıklanan ulusal ruh sağlığı eylem planına göre toplum-temelli ruh sağlığı hizmetlerine geçilmesi öngörülmektedir. Buna göre Türkiyenin tüm illerinde toplum ruh sağlığı merkezleri açılmaktadır. Bu merkezler ayaktan tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sunmaktadır. RUSİHAK olarak yaptığımız saha araştırmalarına göre bu merkezlere devam eden kişilerin hastaneye yatış oranlarında ciddi bir düşüş görülmektedir. Bu oldukça olumlu bir gelişmedir. Ancak bu merkezlerde de hakim olan model ruhsal rahatsızlıkları bir bozukluk olarak gören tıbbi modeldir. Halbuki bu model gelişmiş ülkelerde yerini söz konusu rahatsızlıkları toplumun örgütlenme biçiminden kaynaklanan bir engellilik durumu olarak gören sosyal modele bırakmaktadır. Bu modelin Türkiyede sağlanan tüm hizmetlerde baskın hale gelmesi gerekmekte, tüm toplumsal yaşamın buna göre örgütlenmesi gerekmektedir. Ancak bu başarılabilirse iyileşme yönelimli tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri hayata geçirilebilir. Mevcut modelde iyileşme bir olanak olarak gerçekleşememektedir.
Ailesi olmayan, kronik olarak hasta olduğu düşünülen kişiler ve zihinsel engelli bireyler de sıklıkla devletin kurumlarından özel bakım merkezlerine yönlendirilmektedir. Söz konusu kurumlar oldukça keyfi uygulamaların hakim olduğu yerlerdir ve çoğu zaman kişinin yaşamaya alışık olduğu yerlerden çok uzaktadırlar. Coğrafi olarak yaygın, kişileri yaşadıkları yerlerden yalıtmayan, yatılı bakım ve tedavi süresini minimuma indiren, ekonomik olarak ulaşılabilir hizmetlere çok ciddi bir ihtiyaç vardır.
Psikososyal ve zihinsel engelli bireylere yönelik tedavi hizmetlerinin insan haklarına duyarlı olup olmadığının tespit edilebilmesi, insan hakları ihlallerinin önlenebilmesi için bağımsız ve sivil bir izleme mekanizmasının hayata geçirilmesi gerekmektedir.
REHABİLİTASYONA ERİŞİM:
Tedaviye erişimde yaşanan sıkıntılara benzer bir biçimde ruhsal ve zihinsel sorunlar yaşayan bireyler süreğen bir rehabilitasyon hizmetine çoğunlukla erişememektedir. Bu da sadece ilaç ve elektroşoka dayalı mevcut tedavi sisteminin ciddi bir iyileşmeyle sonuçlanmamasına sebep olmaktadır. Psikoterapi ülkemizde halen oldukça lüks bir uygulamadır, hiçbir sigorta psikoterapi gibi rehabilitasyon hizmetlerini kapsamamaktadır, hatta psikiyatri dışındaki disiplinler (psikoloji, sosyal hizmetler, vb.) meşru disiplinler olarak görülmemektedir ve kurumlarda bu alanlarda işini yapabilen uzman sayısı çok azdır. İyileşme nosyonuyla şekillenen, kişilerin zayıf yanlarının yanısıra güçlü yanlarını ve potansiyellerini de dikkate alan, teşvik eden iyileşme yönelimli rehabilitasyon süreçlerine çok ciddi ihtiyaç vardır.
EĞİTİM HAKKI:
Psikososyal engelli bireylerin yaşadıkları sorunlar nedeniyle eğitim yaşamları genellikle yarım kalmakta, erişebilecekleri olanaklar adeta ellerinden alınmaktadır. Pek çok kişi üniversite yaşamını yarıda bırakmak zorunda kalmakta, merkezi sınav sistemlerinde kendilerine yönelik pozitif ayrımcılık uygulamaları olmadığından sistemin dışına itilmektedirler. Zihinsel engelli bireyler için ise 18 yaşından sonra herhangi bir eğitim olanağı (mesleki eğitim, vb.) bulunmamaktadır. Özellikle 18 yaşından sonra bu bireylere yönelik meslek edindirme çalışmalarına ve üniversite yaşamını sürdürebilmeleri için pozitif ayrımcılık uygulamalarına ciddi ihtiyaç vardır.
KATILIM HAKKI:
Psikososyal ve zihinsel engelli bireyler kendileri ile ilgili hiçbir karar sürecine katılamamaktadır. En basitinden teşhisleri ve tedavi süreçleri ile ilgili bir bilgilendirilme olanağına bile sahip değiller. Bu kişiere genellikle anlamazlar mantığıyla yaklaşılmakta, çocuk gibi görülmekte ve dolayısıyla kendileri ile ilgili karar süreçlerine katılımları teşvik edilmemektedir. Bu sebepten ötürü en temel demokratik haklarından mahrum kalmaktadır. Tedavi ve rehabilitasyon kurumlarında ve toplum içerisinde, bu kişilere yönelik politikaları belirlerken sorun yaşayan kişilerin ve kendilerinden oluşan STKların bizzat karar süreçlerine katılımı şarttır.
BARINMA İLE İLGİLİ SORUNLAR:
Ruh sağlığı alanında sorun yaşayan teşhis almış veya almamış bireyler, özellikle kadınlar, aile içinde veya yaşadıkları çevrede şiddete (ve tecavüze) uğradıklarında başvurabileceği bir kurum, ona bu durumda danışmanlık ve destek verecek, kendiliğinden harekete geçecek bir sistem ihtiyacı bulunmaktadır. Var olan kadın sığınakları teşhis almış kişilere destek olmak ve ihtiyaca cevap vermekten uzaktır.
İŞE DÖNÜŞ İÇİN REHABİLİTASYON:
Bir işte çalışırken ruhsal sorun yaşayan, hastaneye yatıp tedavi olan kişiler ilaçlı tedaviye olumlu yanıt verdiklerinde yeniden işlerine dönebilmek için bir rehabilitasyon ve destek sürecine ihtiyaç duymaktadır. İş-kur ve işyerlerinin, toplumun bu konuda bilgilendirilmesi, bu tür bir destek mekanizmasının oluşması, iş kaybını ve ruhsal sorun yaşayan bireylerinde toplum içinde üretken bir biçimde hayatlarına devam etmesi için gereklidir.
Yukarıda özetlenen tüm haklar aslında Türkiyenin de 2009 yılında ilk imzacıları arasında bulunduğu, mecliste de onayladığı Birleşmiş Milletler Engelli Bireylerin Haklarına İlişkin Sözleşme tarafından garanti altına alınan haklardır. Aralarında psikososyal ve zihinsel engelli bireylerin de bulunduğu engelli bireyler tarafından bizzat hazırlanan sözleşme engellilik konusunda kökten bir paradigma değişikliği önermekte, engel durumu ve derecesi ne olursa olsun engelli tüm bireylerin diğer bireylerle her alanda eşit haklara sahip olacakları bir sistemin hayata geçirilmesini şart koşmaktadır. Sözleşmenin hayata geçirilmesi tüm taraf devletlerin yükümlülükleri arasındadır. RUSİHAK olarak söz konusu sistemin hayata geçirilmesi ve bu yapılırken engelli bireyleri temsil eden STKların da sürece dahil edilmesi beklentilerimiz arasındadır.
Tüm engellilik durumlarının bozukluk ya da anormallik olarak algılanmak yerine toplumu zenginleştiren farklılıklar olarak algılandığı bir sistemin hayata geçirilebilmesi ve tüm bu farklılıkların eşit ortamlarda bir arada var olabilmesi umudu ve kararlılığıyla
Bu yazı RUSİHAK (Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği) tarafından hazırlanmıştır. Katkıları için Sakatlık Çalışmaları İnisiyatifi olarak teşekkür ediyoruz.